Biraz ciddiyet, biraz olgunluk lütfen!
28 Şubat günü Dolmabahçe Sarayı’nda Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve HDP heyetinin görüşmeleri sonrası HDP’li Sırrı Süreyya Önder’in duyurduğu ‘Abdullah Öcalan’ın PKK’ya silah bırakmanın tartışılması üzerine kongre toplanması’ çağrısı kamuoyunda yankılanmaya devam ediyor. HDP, KCK, Kandil üzerinden keyfe keder yorumlar geldiği gibi diğer cenahlardan da arzulara göre okumalar dolaşımda. Tek hadise üzerinden bunca yorumun açığa çıkıyor olması işin zorluğunu, karmaşıklığını ve çetrefilli hesaplar üzerinde yürüdüğünü gösteriyor.
Türkiye için çözümün ne kadar hayati olduğu aşikâr. Hepimiz çözüm ihtimaliyle heyecanlanıyoruz, çözüm uğruna eleştirilerimizin dozajını düşürüyoruz, sürece halel gelmesin diye sesimizi yükseltmiyoruz. Toplumun büyük kesimi olarak çözüme destek veriyoruz, inisiyatif alan aktörleri cesaretlendirmeye, meşruiyet zeminini diri tutmaya çabalıyoruz. Bazı müzmin muhalifler, sorunun sürüncemede kalmasından nemalananlar, aktörleri beğenmeyenler, ezberlerimiz bitecek diye korkanlar, konforları bozulacak diye endişelenenler, çözüme karşı olanlar, bu şekilde bir çözüme karşı olanlar var vs. Tarih ve toplum dışı bu güçler yerine beni asıl rahatsız eden bu süreci yürüten aktörlerin tavır, tutum ve söylemleri. Yan yana gelip ortak açıklama yapan iki iradenin daha konuşmanın sesi havada yankılanırken konuşulanları itibarsızlaştıran, içimize kurt düşüren, söylenenlerin içini boşaltan açıklamalar yapılıyor.
Çözümün, barışın hatırına maruz kaldığımız muamele can sıkan halden çıkmıyor bir türlü. Özel, şahsa, aktöre ait taleplere hapsolmuş bir pazarlık, müzakere nasıl oluyor, niye oluyor anlamadım. Sorun, ta başından beri söylüyoruz “Türkiye’de muhatap kim olursa olsun temel hak ve hürriyetlerin karşılandığı adil ve özgür bir Türkiye’nin olmayışıdır. Bunun için herhangi bir aktörle pazarlığa girişilmesini anlamıyorum, kabul de etmiyorum. PKK’nın silahlı unsurları ne olacak, ne olmayacak bu oturulur konuşulur. Ancak temel hak ve hürriyetlerin götürülüp silahlı unsurların gölgesi altında araçsallaştırılması garabeti karşımızda duruyor. Bu garabet sürdükçe de mesafe alamıyoruz. Kim ile neyi konuşacağız, neyin pazarlığını yapacağız? PKK silah bırakmadı diye hak ve özgürlüklerden mi vazgeçecek Hükümet? Yoksa Hükümet taleplerimizi yavaş karşılıyor diye silah kullanacağım mı diyor HDP? Müzakere, mutabakat arayışı bunun için mi?
Açık konuşalım. Kandil’le aynı şeyi söyleyecekse HDP, kusura bakmasın o zaman HDP’nin varolmasının bir anlamı yok. Kandil zaten yeterince konuşuyor. Ak Parti de sistemi demokratikleştireceğim mi diyor yoksa PKK’nın askeri unsurlarını tasfiye edeceğim mi diyor? Zihnini netleştirsin. Bu iki şey ayrı ayrı şeyler. Yürütülecek politikalar da birbirini destekleyebilir ancak çok kuş vurmak için bir taş yetmez bu konuda.
Çözüm sürecinin muhatabı millettir. Ne kandil, ne PKK, ne Öcalan ne de devlettir. Sorunun çözümüne katkı sunacaklarsa eyvallah ama işler istediğim gibi gitmiyorsa canınızı incitirim şantajları altında seyreden görüntü rahatsız edici. Kürt sorunu düzleminde aktörleşen unsurlar sorunun görünümü, sistemin çarpıklığı ve devletin dönüşümü noktasında büyük bir basınç işlevi gördüler. Hepimiz yalın ve açık bir ders için maliyeti yüksek bir bedel ödedik. Bugün devlette, millette bu dersi görmüştür artık. Millet büyük çoğunluğuyla süreci desteklemekte, devlette belirli adımları atmakta, çözüme motive olmuş vaziyette. Sorunun kabullenildiği ve çözümüne ilişkin kafa yorulduğu bir süreçte dünün aktörlerinin, dünün pozisyonlarına tutunarak alan tutma, taktik ve stratejik hesaplar yapma arayışları düzeysiz, ilkesiz ve konjonktürel bir düzlemi ima ediyor. Kusura bakılmasın bu, topumun olgunluğuna, aldığı riske ve verdiği desteğe hakarettir.
Birincisi çözüm sürecinin muhatabı millettir ancak şu unutulmasın çözüm sürecinin asıl mimarı da millettir. Milletin meşru görmediği, desteklemediği bir projeyi hayata geçirecek babayiğidi gören olmadı daha.
İkincisi süreç, toplumun siyasal, ahlaki ve vicdani olgunluğuyla paralel işlemektedir. Toplum bugün itibariyle siyasal hak ve özgürlüklerin öncelendiği, korunduğu, garanti edildiği bir eşiği tartışmasız kabul ediyor. O yüzden bu kabulün hayata geçirilmesi için yapılacak pazarlığın bir anlamı olamaz. Yok, pazarlık yapılmalı deniyorsa o zaman sürece karşı çıkan unsurlarla da oturup ayrıca pazarlık yapmanız gerekir. Yoksa silahlanıp dağa çıkmayınca kimseyi muhatap mı almayacaksınız? Böyle şey olmaz, olamaz.
Üçüncüsü milletin sahiplendiği, desteklediği ve ilkesel olarak meşru bulduğu bir takım düzenlemeleri hangi akla, mantığa dayanarak araçsallaştıracağız? Araçsallaştırıp itibarsızlaştıracağız. Hayata geçirilince güç dengeleri üzerinden okunacak, aktörlerin canları sıkılınca rafa kalkacak bir ilişki olabilir mi? HDP, Kobani diyecek, 6-7 Ekim olayları patlak verecek, barış gidecek, Öcalan gelsin diyecek, barış gelecek. Çocuk oyuncağı mı bu Allah aşkına?
Demokratik mekanizmaları işletecek, hak-hukuk ve özgürlük mücadelesinde çıtayı yükseltecek girişimlere muhtacız. Şantajlarla, nazlanmalarla, kırk türlü hesabın içinde dolanarak milleti araçsallaştıran pragmatizmden vazgeçelim.
PKK silah bırakmak istemiyorsa – ki en azından istemeyecek unsurlar her halükarda olacak- paşa gönlü bilir. Onu toplumun maşeri vicdanına ve tarihe havale etmek ve meşru yollar üzerinden mücadele etmekten başka seçenek yok. Ancak bütün iş ve işlemleri Kandil’in iki dudağı arasına bağlayacak bir stratejiden kimseye fayda gelmez. Sürecin çözüme kavuşturulması öncelikli meselemiz ama şımarıklık ve şantajlar, iki geri bir ileri adımlar rahatsız edici. Olgunlaşan şartların hakkını veremeyen dar görüşlülerin geleceğimize ipotek koymasını kabullenemiyorum.
Dürüst, namuslu ve ilkeli bir barış istiyoruz. Pamuk ipliğine bağlı, şantajlarla ayağı prangalanmış bir barış istemiyoruz. Barış derken 77 milyonu, gelecek vizyonu içerisinde birbirine bağlayan politikaların hayata geçirilmesini, ötekini hesaba katan, değer veren, insan yerine koyan bir barış istiyoruz. Kendini dayatan, benmerkezci, tehditkâr, geleceği mevcuda boğdurtan, güç ve çıkar ilişkilerinde demirlemiş bir barış istemiyoruz. Onun için de biraz ciddiyet, biraz olgunluk lütfen.