Özgür Eğitim-Sen

Bizim asıl meselemiz kifayetsizliktir!

25.09.2017
A+
A-
Bizim asıl meselemiz kifayetsizliktir!
Paylaşın

Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer gündemdeki TEOG tartışmasını Milat Gazetesi'nde yayımlanan yazısında değerlendirdi. Türkiye'de temel meselenin kifayetsizlik olduğunu belirten Genel Başkan mesele bütüncül kavranmadığı müddetçe bu döngüde debelenip duruluacağını ifade etti: 

 

Simyacı kitabıyla meşhur Paulo Coelho ‘Şeytan ve Genç Kadın’ romanında şöyle bir hikaye anlatır;

… Leonardo da Vinci; ‘Son Aksam Yemeği’ isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı… 

İyi’yi İsa’nın bedeninde, Kötü’yü de İsa’nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda’nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı…

Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı. Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında, korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti.

Onu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz çizdi. Aradan 3 yıl geçti. ‘Son Akşam Yemeği’ neredeyse tamamlanmıştı, ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı….

Leonardo’nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı.

Günlerce aradıktan sonra Leonardo; vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı.

Leonardo; yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi. Çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı.

Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler.

Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı. Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu.. .

Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş; gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü. Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:

‘Ben bu resmi daha önce gördüm…’

‘Ne zaman?’ diye sordu Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı..

‘Üç yıl önce’ dedi adam..

‘Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce… O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum. Pek çok hayalim vardı. Bir ressam beni İsa’nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti…’

Paulo Coelho roman karakterine bu çarpıcı hikâyenin hemen ardından şunları söyletir: 

“İyi ve Kötü’nün yüzü aynıdır…

Her şey insanın yoluna ne zaman çıktığına bağlıdır…”

 

Son günlerde yürüttüğümüz TEOG tartışması hikâyeyi çağrıştırdı bana. Yaşadığımız hayat sabit değil, steril değil. Şartlar değişiyor, ortam değişiyor. Siz değişiyorsunuz, ihtiyaçlarınız, öncelikleriniz değişiyor. Zaten bugünün problemleri de bir anlamda dünün çözümleri değil mi? Öyle ‘meseleyi çözdüm, unumu eledim eleğimi astım’ vaziyeti yok! Her çözüm geliştirilmeye, eleştirilmeye açık. TEOG da tıpkı hikâyedeki gibi 2013-2014 eğitim sezonunda ‘İyi’yi temsil ederken bugün pekâlâ ‘Kötü’ olabilir. TEOG’u makul ve meşru kılan koşullar değişmişse onun kalması düşünülemez. Mecellenin 39.maddesinde ifade edildiği gibi: “Ezmanın tagayyürü ile âhkâmın tagayyürü inkâr olunamaz.”

 

Malum söz konusu sisteme 2013-2014 döneminde pek çok gerekçe ile geçtik. Bugün aynı gerekçelerle sistemi kaldırıyoruz. Olur, olabilir. Beklentilere karşılık vermemiştir, kamuoyunda benimsenmemiştir vs. Hepsi mümkün.

 

Ama şu sorulara cevap vermek kaydıyla. Ne bekledik? Beklentimiz neydi? Neyi karşılamadı? Şimdi neye çözüm arıyoruz? Yeni sistem neyi, nasıl çözecek? Türkiye’de eğitim Namık Kemal’in ifadesiyle ‘güneşe kaside söylemek’ hükmünde. Güzel şeyleri sıralayarak, eğitimin önemli olduğunu belirterek varacağımız bir yer yok. O yüzden ne aradığımızı, ne için aradığımızı bilirsek yarın sükûtu hayale uğramamış, enerjimizi, kaynaklarımızı israf etmemiş oluruz. Bir çocukla ilgili tasarrufta bulunmuyoruz. Bu ülkenin en kritik yaş aralığındaki devasa bir nüfustan bahsediyoruz. Son dönemlerde maalesef eğitim sisteminde sorunu sınav olarak gören popüler ve yanlış bir algı egemen oldu. Sorunların, başarısızlığın kaynağı sınav. Dershanelerin, etüt merkezlerinin sebebi sınav. Oysa bu hükümler, çok yüzeysel bir okumadan besleniyor. Biz yana yakıla derman aradığımız derdimizin ne olduğunu bilmiyoruz. Ve maalesef bu derdimizi bilme zahmetine girmemek için de dermanı değiştirme kolaycılığında debeleniyoruz. 

 

Şuralarda bir yerde her derdimize deva bir çözüm gömülü olduğuna inanan define avcılarına benziyor durumumuz. İşaretler var, haritalar tamam, buralarda bir yerde hazine! Dikkatli baksak, bulacağız! Yok, böyle bir şey! Daha alanı bilmiyor kimse, tartışmadan bu anlaşılıyor. Gerçekten de Namık Kemal’in yaklaşık yüz elli yıl önce belirttiği gibi agorada ahval ‘güneşe kaside söylemek’ ile mukayyet.  Gerçekten konuşmak istiyorsak en azından eğitimin niteliği içerisinde bugün konuştuğumuz sınavın esas mesele olmadığını görelim, bilelim. Sınavlar ‘ezberi ölçüyormuş’ da ‘eğitim o yüzden berbatmış’ da. Yeni sistemimiz ‘eleştirelliği, yorumlama becerilerini şöyle yukarıya çekecek’ hikâyelerinden özellikle kaçınmamız lazım. Zaten eleştirelliği, yorumlama becerisini hiyerarşik bir kurgu ile A öznesinden B nesnesine aktarılacak teknik bir süreç olarak kavradığınızda -müfredat tartışması da aynı şekilde algılanıyor malesef- biz ne yaparsak yapalım şu döngüden kurtulamayacağız: alkışlarla yürürlüğe koyduğumuz sistemi iki-iç yıl sonra homurtularla, aşağılamalarla geri çekmek. Biz, başka bir şeyden şikâyet ediyoruz. Şikâyet ettiğimiz hususla ilintisi olmayan düzenlemeler yaparak sonucun değişmesini bekliyoruz. Olması mümkün değil. Cumhurbaşkanı’nın açmış olduğu tartışmada kamusal konumlanış gösterdi ki bizim asıl meselemiz gerçek anlamıyla kifayetsizliktir. Sınav sisteminden hatta eğitim sisteminden daha acil ve önemli olan husus budur. Yine Mecellenin 30.maddesinde ifade edildiği gibi: “Def’i mefâsid, celb-i menâfi’den evlâdır.”

 

Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’nin tüm meselelerini tek tek üstelik çözümleri ile bilmesi gerekmiyor. Zaten böyle bir şey mümkün değil. Burada kolektif çalışmaların, kamusal tartışmanın niteliği çok önemli ve biz bundan yoksunuz. Yoksunluğumuzu da maalesef tembelliklerini dile gelen söylemi tahkim ederek kapatmaya çalışan muhterisler yüzünden fark edemiyoruz. Cumhurbaşkanı’nın açık ki bu konuda katkıya, eleştiriye ihtiyacı var. Bu iyiliği yapmak yerine bile bile yanlışa gidilmesine ön ayak olmaktan ülke olarak zarar göreceğiz. Türkiye’de sürekli deja vu modundasınız. Lokal bir aracı abartarak sistemi görünmez, tartışma dışı kılıyoruz. Böylece sorunun çözüleceğine kendimizi inandırıyoruz. Kendi elimizle kendimize operasyon çekiyoruz.

24.09.2017

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Whatsapp Destek
1
Whatsapp Destek Hattı
Üyelik işlemleri için Whatsapp iletişim hattımız