Devlet Tiyatrolarında Yeni Sezon Açılırken
Devlet Tiyatroları 2018 Mayıs ayı ortasına kadar açık tutacağı perdelerini 3 Ekim 2017 itibariyle açtı. Malum Devlet Tiyatroları 12’si yerleşik 12’si turne düzeninde olmak üzere toplam 24 il ve 65 sahnede faaliyet gösteriyor. Yeni sezonda, yerli ve yabancı yaklaşık 160 oyun sahneleyecek olan Devlet Tiyatroları (DT), bu sezon 100’e yakın yerli eseri tiyatro severlerle buluşturacak. Ayrıca DT, bu yıl 13’ü yerli 18’i yabancı olmak üzere toplam 31 oyunun ilk turda prömiyer yapacağını duyurdu. Bu oyunlardan 7’si Ankara’da, 5’i ise İstanbul’da prömiyer yapacak.
Son yıllarda sezonu ‘’Devlet Tiyatroları kapanacak mı? Özelleştirilecek mi?’’ tartışmaları içinde kaygıyla açan tiyatro severler bu yıl da biletlere yapılan yüzde 50 oranındaki zamların yarattığı hoşnutsuzluk ortamında açtı.
Merkezde ve taşrada farklı fiyat politikası uygulayan Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü; İstanbul, Ankara gibi illerde tam bileti 10 TL’den 15 TL’ye, müzikal oyunlarda 22.50 TL’ye, indirimli bileti ise 6 TL’den 9 TL’ye çıkardı. Taşrada da tam biletler 8’den 12’ye, indirimli biletler 5’den 7,5 TL’ye çıkarıldı. Çok uygun fiyatlara çok kaliteli ve profesyonel yapımlar izleyebilen tiyatro izleyicisi haklı olarak son zamlara tepki gösterdi, çünkü oyun tercihinde zorunlu bir seçicilikle karşı karşıya. DT ise gelen eleştirilere ‘’2010 yılından beri zam yapmıyorduk’’ şeklinde cevap veriyor.
Gerekçe ne olursa olsun yapılan zammın en başta Devlet Tiyatroları’nın kuruluş mantığına ters düştüğünü belirtmemiz gerekiyor. Zira tiyatro, bale, opera gibi sanat alanlarına devletin yaklaşımı eğitime yaklaşımında olduğu gibi ideolojik bir nitelik taşımaktadır. Bugün törpülenmiş vaziyette olsa da hem bu sanat alanlarının hem de eğitim alanının ‘makbul vatandaş’ üretimi ile doğrudan/dolaylı ilintili olduğu aşikârdır. Devlet, kontrolünde bulunan kültür-sanat kurumları aracılığıyla modernleşme ve çağdaşlaşmayı sağlamak, halkın seviyesini, genel eğitimini, dil ve kültürünü yükseltmek, sanat ve estetik duygusunu geliştirmek gibi amaçları ve hedefleri gerçekleştirmek ister. Hatta kuruluş amaçları arasına ‘’Temel değerler üzerinde doğru yargılara varmak’’ gibi ulvî hedefler koymuştur. Ulus devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Devlet Tiyatrolarını, yeni bir ulus yaratmak ve kültürel homojenleşmeyi sağlayacak aparatlardan birisi olarak görmüştür.
Örneğin son yıllarda Osmanlı ve Türk-İslam tarihinin öncü şahsiyetlerini işleyen oyunların repertuvarda hem yer bulması hem de bu tarz oyunların yer bulmasını şikâyet edenler DT’nin pozisyonunu teyit ediyor. Zira iktidarın rengi tiyatronun tercihlerini etkilediği gibi sınıfsal bir imtiyaz olarak alana sahip çıkanların ”Osmancık, IV. Murat, Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe gibi oyunlar yerine Shakespeare oyunları veya çeviri oyunlar tercih edilmeliydi” şeklindeki tepkileri DT’nin kuruluş amacının içselleşmiş olduğunu gösteriyor. Nuri Pakdil’in ‘’Umut’’ adlı derinlikli oyununu gelen eleştiriler yine bu sınıfsal ve ideolojik dışavurumdan başka bir şey değil.
”Devlete bağlı tiyatro mu olur?”, ”Sanat bağımsız olmalıdır!”, ”Bağımsız olmayan, üst kurul tarafından denetlenen, devlet kontrolündeki bir kurum nasıl özgürce eleştirecek, yaratıcı eserler verecektir”, ‘’Sanatçı devlete memur olur mu?’’, ‘’Memurluk sanatın ruhuna, özüne aykırıdır’’, ‘’Devlet sanat yapamaz, sanata karışamaz’’ gibi eleştiriler olsa da devlet meseleye bugüne kadar bu gözle bakmıştır. DT bünyesinde cemaatleşmiş, halka tepeden bakan ve kendisine halkı cahillikten kurtarma gibi misyon biçen azınlık bir güruh tarafından tiyatro, bir çağdaşlaşma ve modernleşme göstergesi, batılı olma kulvarı ve üst bir sanat olarak görülmüştür. Bu yönüyle de geleneksel Türk tiyatrosundan, meddahlık geleneğinden olabildiğince uzaklaşılmıştır. Halkın değerlerinden kopuk bir anlayışın hâkim olduğu bu cemaatsel yapı kadrolaşmayı da titizlikle yapmış, İslami anlayışa sahip, namaz kılan veya başörtülü olan sanatçıları kesinlikle arasına almamış, girebilenleri de barındırmamıştır. Bugün hala DT sahnelerinde mescit bulunmadığı gibi böyle bir talep bu seküler cemaatin müritleri tarafından büyük bir tepki ve aşağılamayla karşılanmaktadır. Aynı şekilde oyun saatlerinde de namaz vakitlerine dikkat edilmesi söz konusu bile edilemeyecek kadar abes bir talep olarak görülmektedir.
Mevcut muhafazakâr hükümetin, DT’nin bütçesini her yıl yüzde 20 kısması, Şinasi ve Akün gibi sahnelerini satması, DT’yi de tamamen özelleştirmek isteme düşüncesinin altında yatan nedenler de bunlar olsa gerek. Zira Mart ayında gerçekleştirilen 3. Kültür Şûrası sonuç raporunda; şehir, devlet ve belediye tiyatrolarının, özel tiyatrolara benzetilerek, idari anlamda özerkleştirilmesi, ödeneklerinde de 5 yıllık süre içinde her yıl yüzde 20 oranında kısıtlamaya gidilerek bu kurumların, “devlet teşviki ve özel iyileştirmelerle” sivilleştirilmesi maddeleri yer aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan her konuşmasında özeleştiri sadedinde eğitim ve kültür politikalarında başarısız olduklarını vurgularken hükümetin; eğitimi bütünleyen ve kültürü geliştiren bir unsur olarak görülmesi gereken yapıları kurtulunması gereken bir yük olarak görmesi büyük bir çelişkidir. Aynı şûrada genel bütçe içinde münhasıran kültüre ayrılan payın en az iki katına çıkarılması kararının alınması da ayrı bir çelişkidir. Bütçeye yük olarak görülen DT mevcut durumuyla bile gayet işlevsel iken tasarruf adı altında özelleştirilmesine çalışmak diğer taraftan ise neliği ve niteliği belli olmayan alternatifler için kültüre ayrılacak bütçenin iki katına çıkarmak bize özgü bir tuhaflık olsa gerek.
DT’nin ilk kuruluş amacını ve ideolojik karakterini eleştirsem de DT’nin kapatılma veya özelleştirilme girişimlerinin son derece yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu kurumlar pekâlâ aşağılamadan, horlamadan, ideolojik aygıt olarak kullanılmadan, ideolojik-kültürel bir imtiyaza dönüştürülmeden kullanılabilir. Eğiten, farkındalık yaratan, sosyalleştiren, toplumun estetik duygusunu geliştiren bir misyon görebilir. Kar amacı gütmeyen, sosyal ve kültürel bir devlet hizmeti olarak toplumun sanatsal ihtiyacını karşılayacak, duygu dünyasını zenginleştirecek bir işlev görebilir. Batılı oyunlar da, geleneksel oyunlar da, farklı coğrafyalardan oyunlar da sergilenebilir.
DT kuruluş amacı ve tarihsel serencamı ile ‘’devlet tiyatrosu sakat doğmuş bir çocuktur’’ eleştirilerini haklı kılacak hüviyettedir. Halkın değerlerine yabancı belli bir kesimin elinde ideolojik amaçlar ve ‘’cahil halkı adam etmek’’ için kullanıldığı doğrudur. Kadrolu pek çok sanatçının yıllarca oyunlarda rol ve görev almadan maaş ve prim aldığı da bilinen bir gerçektir. Fakat bunların önüne geçmek hiç de zor olmasa gerek. Bağımsız ve özgür bir tarzda yaratıcı sanatsal çalışmalar, deneysel işler yapılabileceği gibi tek veya birkaç kişilik oyunlara bu kadar fazla yer vereceğine bol kadrolu oyunlarla herkese rol dağıtılabilir veya çalışmayanlar emekli edilebilir. Yeteneği olan herkesin kadro bulabildiği bir kurum haline getirilecek DT’nin, sahneleri de özel tiyatroların kullanabildiği yerler haline getirilerek temsil günleri dışında atıl kalmaktan kurtarılabilir.
Hiçbir meslekte görülmeyen iş disiplini ve ciddiyetiyle, dakikliği, kılı kırk yaran detaycılığı, inanılmaz derecede iyi yetişmiş oyuncularıyla DT, sinema seyircisinden çok farklı ve nitelikli izleyici profili ve bilet alma aşamasından oyun öncesi, esnası ve sonrasındaki tüm ritüelleri ve atmosferiyle toplumun genel kültürüne ve estetik beğenisine katkı sunacak bir mecradır. Bu anlamda devletin yatırım yaptığı en değerli alanlardan biri olarak görülmesi gereken DT, boş koltuklara oynadığı algısının da koca bir yanılgıdan ibaret olduğunu belirtmeliyiz. Bilet satışları temsilden 13 gün önce başlayan DT oyunlarının büyük kısmının biletleri internette satış başladığı anda biter. Gişelerde 13 gün önce saat 10.00’da başlayan bilet satışları internette 10.10’da başlar. Gişe satışından bir buçuk saat önce kuyruğa girildiğinde bile bilet alamadan dönme riski barındıran oyunlar vardır. Son yıllardan örnek olarak İstanbul DT’den ‘’profesyonel’’, İzmir DT’den ‘’Yanık’’ Ankara DT’den ‘’Joko’nun Doğum Günü’’, ‘’Neşe Dert Aşk’’ gibi oyunları ve tüm müzikalleri sayabiliriz. Tiyatro alanında Türkiye’de Devlet ve Şehir tiyatroları ile Özel tiyatrolar olmak üzere üç farklı yapılanma söz konusudur ve Eskişehir ve İstanbul şehir tiyatroları ile birkaç prestijli özel tiyatro haricinde hiçbiri devlet tiyatrolarındaki dekor kalitesi, kostüm zenginliği, oyuncu niteliği gibi özelliklerinin ve iş ciddiyetinin yanına yaklaşamaz. O yüzden ortada aksayan yönleri giderilecek iyi, güzel, gerekli bir şey var ve bundan vazgeçilmemesi gerekiyor. Devlet, DT için ayırdığı 117 milyon TL’lik ödeneği israfın ayyuka çıktığı birkaç kalemde yapacağı tasarruf tedbiri ile karşılaması mümkün. Zira kültür ve sanatın yük olarak görülmesi büyük bir cinayet olacaktır.
Sözün özü tiyatro sever biri olarak bilet fiyatlarının, bedavadan az biraz pahalı olması gerektiğini düşünüyorum. Özel tiyatroların kişi başı 50-60 TL olduğu bir vasatta alt orta gelir grubuna ait insanların tiyatro alışkanlığı kazanmasının imkânsızlığı ortadadır. Memura % 3.5 zam verilirken DT oyunlarının %50 zamlanması alt-orta gelir grubunun salonlarda görülmesini istemeyen, dar bir çevrenin kendi arasında takılmasını arzulayan bir zihniyetin ürünü olsa gerek. Bu fahiş zamlarla DT, tiyatroya gitmeyen vatandaşın ödediği vergilerle tiyatroya giden üst gelir grubuna finanse ettiği eleştirilerini haklı çıkaran bir pozisyona düşmektedir.