Doç.Dr. Ahmet DAĞ “Trans-Posthuman Çağ’da insan ve bilgi-eğitimin durumu”

Niceliklerin önemli sayıldığı bir dünyada nitelliğin peşinde koşan Özgür Eğitim-Sen, eğitim sendikacılığına düşünsel bir dinamizm kazandırma amacıyla organize ettiği Özgür Eğitim Sohbetleri’nde bu hafta Doç. Dr. Ahmet Dağ’ı konuk etti. Türkiye’de bu alanda yazılmış ilk eser olan “İnsanın ve Dünyanın Dönüşümü” alt başlığıyla yayınlanan Transhümanizm kitabının yazarı olan Ahmet Dağ’ın “Trans-Posthuman Çağda İnsan ve Bilgi-Eğitimin Durumu” başlıklı sunumu Genel Başkanımız Abdulbaki Değer’in takdimiyle başladı.
Katılımcıların yoğun ilgi gösterdiği transhümanizmin eğitim bağlamında ele alındığı sohbete Ahmet Hoca Özgür Eğitim-Sen’in böylesi bir konuya olan ilgisinin çok değerli olduğunun altını çizerek giriş yaptı. Türkiye’de transhümanizmi eğitim bağlamında değerlendiren birkaç makale dışında çalışma olmadığını belirten Dağ, yeni çalışmasında eğitim ilişkisi bağlamında ayrı bir başlık olacağı bilgisini verdikten sonra henüz yabancı olunan transhümanizm kavramına açıklık getirerek ufuk açıcı sunumuna başladı.
Kavramın ilk olarak 1957 yılında Julian Huxley tarafından felsefi bir kavram olarak kullanıldığını, evrimci bir düşünce içerisinde insanın neandertal insandan homofabere, homo faberden de homo sapiense geçiş yaptığını, homo sapiens sürecinde ise 150 bin yıl kaldığı için transhümanist düşünürlerin artık insanın değişmesi dönüşmesi gerektiği düşüncesinde olduklarını ve bu düşüncelerin transhümanizm üzerinden gerçekleştirilmek istendiğini belirten Ahmet dağ, Transhümanizmin içinde birçok disiplini barındıran, mühendislik, matematik, tıp ve teolojik unsurlar taşıdığını, postmodernizm gibi belirsizlikler barındıran bir süreç olmadığı gibi her yönüyle üzerimize gelen ciddi bir süreç olduğunu belirtti.
Doç Dr. Ahmet Dağ’ın beyin fırtınası şeklinde geçen sunumundan öne çıkarabildiğimiz vurguları şu şekilde belirtebiliriz:
Transhümanizm, bir anlamda katalizör olarak kullandığı yapay zekadan faydalanıyor. Yapay zeka üzerinden sadece insana yönelik bir değişim dönüşümü değil dünyaya yönelik bir değişim dönüşümün mümkünlüğü savunuluyor. Gen aktarımı, gen seçilimi çalışmalarıyla daha güçlü, daha zeki ve daha az hastalanan insanın mümkün olduğuna ilişkin bilimsel yaklaşımlar söz konusu. Bu yönüyle postmodernizm gibi salt söylemden ibaret değil.
Bu sürecin devletler tarafından kontrol edilmesi düşüncesinin çok iyi niyetli olmadığını düşünüyorum. Çünkü devletlerin kontrolü ele geçirmesi durumunda diğer toplumların bu gelişmelerden mahrum bırakılması söz konusu olabilecektir. Güçlü daha güçlü, zayıf daha zayıf hale gelirken sınıfsal farklılıklar büyüyecektir.
Belli bir süre sonra çok üst topluluklarla, çok alt topluluklar meydana gelecektir. Homo sapiens’in homo faber’e üstün olması gibi robo sapiens de homo sapiens’e üstün olacaktır. Mesela Harari, transhümanist teknolojilerin yaygınlaşmasıyla birlikte bir “gereksizler sınıfı” meydana gelecektir. Toplumlar ve devletler bu gereksizler sınıfını nasıl tasfiye edeceklerini düşüneceklerdir, diyor. Yani bir anlamda “öjeni”ye yer açıyor. Nick Bostrom, şu an itici gelen öjeni, devletler daha güçlü duruma geldikleri zaman insanlara doğal gelmeye başlayacak ve devletler öjeni uygulamalarına başlayacak.
Yapay zeka üzerinden insanlık çok büyük bir sorunla karşılaşacak: İşsizlik. İnsanın yapacağı işler yapay zeka tarafından yapılacak. Sanayileşmeyle mavi yakalıların sorun yaşadığı gibi transhümanist süreçte beyaz yakalılar sorun yaşayacak. Davalara bakan, ameliyat yapan yapay zekalar, sürücüsüz otomobiller söz konusu ve bunlar giderek artacak.
Bu süreçte en büyük zararı aile mekanizması görecek. Tranhümanist film ve romanlarda aile yoktur. Aile itibarsızlaştırılıyor. Neslin devamını sağlayan ailenin ortadan kaldırılmasıyla nesiller azaltılacak. Neslin artımı engellenecek ki işsizlik gibi sorunlar kaosa yol açmasın.
Bu bir evrim süreci olarak görülüyor. Human’dan transhuman’a, human1’den human2’ye, insan 1.0’dan insan 2.0’a geçilebileceğini, transhuman’ın ara geçiş varlığı olduğu, sonrasında posthuman sürece geçileceği belirtiliyor.
Peki bu süreçte eğitim nerede duracak? Bu konuda transhümanistler çok çeşitli yaklaşımlara sahipler ve konuyu şu sorularla tartışıyorlar. Okul var olmaya devam edecek mi? Seçilimi yapılan, geni iyileştirilen insanlar diğerleriyle aynı ortamda karma eğitim mi yapacak, yoksa ayrı bir eğitime mi tabi tutulacaklar? Bunlara özel müfredat mı hazırlanacak? Belli bir işleme tabi tutulmayan insanları nasıl bir eğitime tabi tutmalıyız ki seçilmişlerden kopmasınlar ve varlıklarını alt seviyede de olsa sürdürebilsinler?
Transhümanist süreç kaçamayacağımız bir süreç ancak MEB’in 2013 vizyon belgesine baktığımızda meselenin anlaşılamadığını, önemsenmediğini görüyoruz. Yarım sayfalık bir bölüm ayrılan bu konuda söylenen de retorikten öte gitmiyor. “Onlar yapay zeka üretiyor, insan zihnindekini bilgisayara, bilgisayardakini insan zihnine aktarıyorlar ancak biz kalple aklı birleştireceğiz.” gibi bir ifade altı doldurulamamış sloganik bir ifadedir, süreci görememektir.
İnsanlık için merhamet ve ahlak kaygısı olanlar sürecin içinde olmalıdırlar. Zira Bostrom, etik, duygu, ahlak, değer gibi kavramların anlamsız olduğunu insanlık zamanla öğrenecek, der. Çünkü onlara göre rasyonel olan, daha güçlü olan makuldür. Batı düşüncesi güç, hırs ve tutku üzerine kuruludur. Bu bağlamda bu süreç batıya bırakılmayacak kadar önemlidir.
Transhümanizm üç esas üzerine oturmuştur: Dünyanın Nietzsche’ci yıkımı, Darwinci evrimci ve seleksiyoncu yaklaşım ile siber ve nano teknoloji üzerinden yürünmesidir.
Sınıfsal farklılık mutlaka olacaktır ve bu farklılığın eğitim üzerinden sağaltılabileceğini düşünüyorum.
Transhümanistler geri kalmış toplumların aradaki mesafeyi kapatamayacağı gibi ileri ülkeler ile aralarındaki bu mesafenin sürekli açılacağını söylüyor. Harari, “İslam toplumları 20. Yüzyılda teknolojiyi ıskalayarak büyük bir felaket yaşadılar. 21. Yüzyılda ise bizim sorduğumuz soruların ne anlama geldiğini bile anlayamayacaklar.” yani daha büyük bir felaketi yaşayacaklar diyor.
“Peki biz bu sürece eğitim bağlamında nasıl müdahale edebiliriz?” sorusunu sorarak konuyla ilgili mevcuda dair yakıcı sorgulamalar yapan Dağ, sunumunun ardından dinleyicilerin sorularını cevaplandırdı. Abdulbaki Değer’in etkili ve oldukça faydalı geçen sunumu değerlendirmesinin ardından katılımcılara teşekkürü ile Özgür Eğitim Sohbetleri’nin bu sezonun sekizincisi olan program son buldu.