Eski Türkiye’nin hayaleti
Türkiye’ye musallat olan bir hayalet ile karşı karşıyayız. Hayalet kavramının zihnimizde oluşturduğu yabancı, tehlikeli, bilinmeyen ‘tekinsiz’ gibi ilk çağrışımlarına yol vermekte acele etmeyelim. Bu ilk çağrışımların beslediği yanılsama; sorunu anlamaya, anlamlandırmaya set çektiği gibi çözüm sistematiğini de işlevsiz bir parkura dönüştürüyor. Bize musallat olan hayalet üzerinden öncelikli olarak kendimizi değil de doğaları kötü olan bir takım iç ve dış şer odaklarını aramamız, yaşadığımız sorunların veya başımıza gelen felaketlerin müsebbibi olarak kendimiz dışındaki açık veya karanlık aktörleri sıralamamız gerçeklikle temasımızı çarpıtan dolayısıyla kendimizle yüzleşmeyi öteleyen bir duruma yol veriyor.
Oysa musallat olan hayalet, karşı karşıya kaldığımız ‘tekinsiz’, Freud’un altını çizdiği üzere tanıdık olduğu için tabiri caizse bizden olduğu için/bizden sadır olduğu için rahatsız edicidir. ‘Tekinsiz’ yeni veya yabancı değildir. Zihin için tanıdık ve eski bir şeydi, sadece bastırıldığı için yabancılaşmıştır. ‘Yüzleşilmemiş, hesaplaşılmamış, hak ettiği muameleyle muamele edilmemiş veya edilememiş olan; bastırılmış, görünmez kılınmıştır. Ancak bastırılan veya görünmez kılınan bu ‘namevcut’; çekilip içine yerleştiği geçmişimizin, hafızamızın, zihnimizin kovuklarından, çatlaklarından, deliklerinden hayalet olarak bugüne uzanmakta, bugünde ‘varlık’ bulmaktadır. Hayaletin gelişi, hayaletin bize musallat oluşu esas itibariyle bugünümüze uzanan, bugünkü işleyişimize etki eden bir soruna, halledilmemiş, eksik veya yarım bırakılmış bir probleme işaret ediyor. Asıl önemlisi ve dikkat edilmesi gereken husus; bu musallat oluşun, bu geri gelişin bir çözüm çağrısı, bir huzur ve sükûnet arayışı olmasıdır.
Musallat oluşa ilişkin kavrayışımızı zenginleştiren Derrida, ‘Marx’ın Hayaletleri’ kitabında Shakespeare’in Hamlet’inden bir örneği kullanır. Hamlet’te, bozulmuş devletin prensi kralın hayaletiyle karşılaşınca şöyle diyor: ‘The time is out of joint.’ Dilimize ‘zamanın çivisi çıktı’ şeklinde çevrilen bu söz ile Hamlet’in şunları demek istediğini yazar Derrida: ‘Zaman yerinden çıkmış, zaman aklını kaçırmış ayarı bozulmuş vs.’ Evet, çivisi çıkmış olduğu için bugüne ait olmayanla karşı karşıyayız. Ayarı bozuk olduğu için kralın hayaletiyle karşılaşıyor genç prens. Zaman yerinden sürülmüş olduğu için eski Türkiye’nin hayaleti üzerimizde dolaşıyor. Yüzleşilmesi, hesaplaşılması, hal yoluna koyulup usulünce geride bırakılması gerekenler yapılmadığı için zamanın çivisi çıkmış durumda, yapılmadığı için Türkiye’nin üzerinde eski Türkiye’nin hayaleti dolaşmakta. Zamanın çivisinin çıkmış olması kozmik bir düzensizlikten, bizleri aşan dolayısıyla çaresizce maruz kaldığımız bir doğa felaketinden kaynaklanmıyor, bunun altını çizelim.
“Hal yoluna koyulup usulünce geride bırakılması gerekenler yapılmadığı için zamanın çivisi çıkmış durumda. Türkiye’nin üzerinde eski Türkiye’nin hayaleti dolaşmakta. “
Eski Türkiye’nin hayaleti tanımlaması örtük bir ‘Yeni Türkiye’ varsayımını da içeriyor şüphesiz. Buradaki tanımlamayı, olmuş, bitmiş bir mevcudiyetten ziyade bir olasılığı, olumsallığı ve hatta olması gerekliliği vurgulamak için kullanıyorum. Zira eski Türkiye’nin işlevsizliğine ilişkin yeteri düzeyde tecrübe edindiğimiz gibi aynı zamanda bu işlevsizliğe dair geniş çaplı bir toplumsal uzlaşıya da ulaşmıştık. Bu tecrübe ve uzlaşı üzerinden ‘yeni’ olanın inşasında yol almamız olanaklı iken ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte yaşanan birtakım olayların açık ve örtük baskısı altında kendimizi, aşılması için mücadele verdiğimiz bir yapıya can suyu verirken bulduk. Bunda olayların büyüklüğü ve yakıcılığı etkili olmakla birlikte esas faktörün eskiyi hedef alan, eski içinde var kalmaya odaklanmış mücadelemizin meselenin aktör değişiminden ziyade yapı, ilişki, yöntem, zihniyet değişikliği olduğunu fark etmemiş olmasıdır.
Eskinin yıkılmasının bizatihi yeninin inşası anlamına geleceğini düşündük. Bu yanılsama önümüzdeki dönemin kaderine etki etmesi açık olan yerel seçimler öncesinde de varlığını sürdürüyor. Eski Türkiye hayaletinin üzerimizde dolaşıyor oluşunu bazı aktörlerin, bölgesel ve küresel bazı güçler ile yerli uzantılarının bize dönük operasyonu üzerinden okuyoruz. Mevzuyu, meseleyi bu kontekste görmeye, okumaya uğraşıyoruz daha da vahimi bu şekilde görmek, okumak istiyoruz. Elbette bu ülkeye ve bu topluma dönük hesabı olanların bizi tüm dikiş yerleri patlamış eski Türkiye elbisesinin bizim için biçilmiş kaftan olduğuna ikna etmeye, gerekirse o elbiseyi zorla giydirmeye dönük bir uğraş içinde oldukları açık. Ancak bugünümüz ve yarınımız için hayırlı bir amaca matuf olmadığı apaçık olan bu hesaba razı gelmemiz, tarihsel-toplumsal hafızamızı hedef alan bu operasyona ‘beka’ söylemi üzerinden sahip çıkmamız, meselenin sadece bu ülkenin kaderine kastetmek isteyen dâhili ve harici düşmanlar olduğunu düşünmemiz düşündürücüdür. Aynı zamanda bu döngüde eski Türkiye hayaletinin bir direniş/var oluş formu/stratejisi olarak beden buluyor olması gerçekten de zamanın çivisinin çıkmasıdır.
Varlık imkânı ortadan kalkmış, işlevselliği olmayan bir yapının taltif edildiği şu kritik günlerde; Türkiye’nin var oluş stratejisinin eski Türkiye’nin hayaletine beden temin etmek olmadığı izahtan varestedir. Türkiye şartlar ne olursa olsun, ulusal, bölgesel ve küresel gelişmeler ne şekilde seyrederse etsin varlığımıza gerekçe ve anlam temin eden ilke ve değerler doğrultusunda bir yapı ve ilişki oluşturmakla mükelleftir. Bu sadece ülkemizin ‘beka’ mücadelesinin gerekliliği gibi pratik/pragmatik bir kaygıdan değil aynı zamanda toplumsal mevcudiyetimizin, bireysel mevcudiyetimizin varoluşsal gerekliliğinden de kaynaklanmaktadır. Bugün gündemi meşgul eden yerel seçimlerin, daha birkaç ay önce yaptığımız genel seçimlerin anlamlı, bu ülkenin hak, adalet ve özgürlük temelinde yeniden inşasına yol verebilmesi de mücbir sebepler, akut gelişmeler, olağandışı vaziyet göndermeleri yerine ilke ve değerlere, müzakereye, katılıma, uzlaşma arayışına, siyasetin alan genişletmesine ve derinleştirilmesine bağlıdır. Söylem buna odaklanmalı, vurgu bunlara yapılmalıdır. Bugün vermemiz gereken esas ve esaslı mücadele budur ve üzerimizde dolaşan eski Türkiye hayaletinin ait olduğu yere huzur ve sükûnetle dönmesini temin edecek şey de budur.
Karar / 30.03.2019