Özgür Eğitim-Sen

Genel Başkan gündemi Yenişafak için değerlendirdi

07.09.2017
A+
A-
Genel Başkan gündemi Yenişafak için değerlendirdi
Paylaşın

Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki DEĞER Arakan gündemimizi Yeni Şafak Gazetesi için değerlendirdi. "Küresel düzeni, işleyişini, enstrümanlarını yapısal olarak sorgulayacak girişimler gerekiyor. Arakan’daki zulüm mevcut küresel düzenin insanlık adına ‘Nobel’ ile ödüllendirdiği bir kişinin yönettiği ülkede yapılıyor unutmayalım. Helvadan putların yapıldığı dönemdeyiz" diyen Genel Başkan mucizevi bir çözüm olmadığını kendi nefsimizde olanı değiştirebilirsek kaderimizin değişecebileceğinin altını çizdi.

Fanon’nun ‘Yeryüzünün Lanetlileri’ kitabına yazdığı önsözde Sartre ‘bizde insan suç ortağı demektir, çünkü sömürge talanından biz hepimiz yararlandık’ demişti. ‘Bizde’ derken kasttettiği sadece Fransa değil tüm Batı. ‘Suç ortağı’ derken sadece sömürge talanında rol almış olan belirli bir kesimi değil sömürge düzeneğinin işlerliğine doğrudan/dolaylı destek olan veya fayda temin eden herkesi kastediyor. Birkaç gündür basında yoğun şekilde yer almaya başlayan Arakan trajedisi Sartre’ın ‘suç ortağı’ vurgusunu hatırlattı. Basına yansıyan haberlere göre üç bin insan hayatını yitirmiş vaziyette. Pek çok müslüman için hayati tehlike devam ediyor. BM’nin İngiltere’nin çağrısıyla acil toplanacağı ajanslara düştü. Lakin acil toplanacakların ne yapacağını daha önceki acil toplaşmalarından biliyoruz. Küresel sistem bir paralel sistemler mekanizması. Gösteri çağının neon ışıklarına uygun bir retorik alanı var ki burada dilin, duyguların, ilke ve değerlerin sınırları zorlanmakta. Diğeri çifte standardın, ikiyüzlülüğün, çıkar ve açgözlülüğün sınır tanımaz şekilde uygulandığı insanlıkdışı evreni.

Muhtemelen yerküre bir barış söylencesine hiç bu kadar maruz kalmamıştı. İnsanlığın yüce değerleri hiç bu dönemdeki kadar telafuz edilmemişti. İnsan haysiyet ve onuruna dair bu kadar nutuk çekilmemişti. Uluslarası örgütler, antlaşmalar, taahhütler hiç bu kadar yüksek perdeden dillendirilmemişti. Adalet, özgürlük, barış, kardeşlik gibi vurucu kavramlar hiç bu kadar popüler olmadılar. Söylemdeki bu vurgu ve sıradanlaşma zannedildiği gibi bu kavramlarla şekillenen bir hayattan değil tersine gittikçe bu kavramlara duyulan ihtiyaçtan, şiddetlenen bir gereksinimden kaynaklanıyor. Vurgu, sözkonusu ilke ve değerlerin nüfuz ettiği bir atmosferin yokluğundan kaynaklanıyor. 

DÜNYA ALT ÜST OLUŞ GEÇİRİYOR

Dünya kaynıyor, dünya altüst oluşlar geçiriyor. Dün bağrında yaşanan yıkım ve talanları, ölüm ve savaşları görece kaldırabiliyordu dünya. Bugün silah endüstrisindeki çılgınlık nedeniyle bırakın belirli insan ve toplumu dünyanın ve hayatın kendisi tehdit altında. Üstelik çığırından çıkmış bu gidiş zannedilenin aksine birden bire karşı karşıya geldiğimiz sevimsiz bir yol kazası değil. Bu dünyanın son yüzyıllarda aldığı istikametin tabii neticesi. Garaudy’nin çarpıcı tespitinde belirttiği gibi ‘atom bombası bulutu Hiroşima üzerinde değil modern bilim üzerinde dolaşıyor.’ Cinnet geçirdiği otel odasında Vatan Şaşmaz’ı öldüren kişi karşısında şaşkınlık krizleri geçiriyoruz lakin varlığı ve işleyişi tüm dünya için tehdit olan bir düzeni olağanlaştırmakta hiçbir beis görmüyoruz. Sıradan insanların trajedilerini günlerce köpürterek abartan bizler sistematik yıkımları, savaşları, ölümleri dünyanın sevimsiz gerçeği olarak kodlayıp reelpolitik etiketiyle sıradanlaştırmakta bir tuhaflık görmüyoruz. Gazetelerin üçüncü sayfalarında karşımıza çıkan gözü dönmüşlüğü lanetleyenler yeryüzünün altını üstüne getirmekte yarışan bilim ve teknolojiyi, milyonlarca insanın açlığını, sefaletini biteviye derinleştiren uluslararsı düzeni, küresel liderleri sorun etmiyoruz. Manken Filiz Aker kadar bile dehşet uyandırmıyor zihinlerde Trump, Putin vs.

Tüm bu insandışılığın sürgit devam etmesinde yegane eksikliğin önleyici veya dengeleyici bir güç merkezi olarak belirmeyişimize hayıflanmaktayız. Oysa sorunumuzu mevcut küresel oyunda etkin bir oyuncu olamamamızla sınırlandıramayız. Küresel düzeni, işleyişini, enstrümanlarını yapısal olarak sorgulayacak girişimler gerekiyor. Arakan’daki zulüm mevcut küresel düzenin insanlık adına ‘nobel’ ile ödüllendirdiği bir kişinin yönettiği ülkede yapılıyor unutmayalım. Helvadan putların yapıldığı dönemdeyiz. Helvadan putlar birer ‘truva atı’, birer ‘susturucu’. O yüzden ‘Dünya beşten büyüktür’ sözü BM’nin işleyişindeki teknik bir aksaklığa değil küresel sistemin can evinden neşet eden sömürge düzeneğine ayna olmalıdır. Meseleyi daha geniş ve derin ölçekte kavramayı düşünmeyen Müslümanlar niçin yerküre üzerinde en çok ölen ve en çok zulme uğrayan olduklarını çözemeyecekler. Mazlumlar zalimi ve zulmü gösterip mazlum olmanın ve zulme uğramanın tercih edilebilir bir pozisyon olduğu teselellisinden vazgeçmelidir. Zalim mazlum çelişkisinde gönül rahatlığıyla seçilecek bir seçenek yok. İşin aslı zalime zulmünün mazluma da zulme uğramanın vebali vardır.

İSLAM DÜNYASI KENDINE GELMELİDİR

Belirli aralıklarla Müslüman coğrafyanın herhangi bir yerinden gelecek acı haberlerle dövünerek bir yere varılmayacağı ortadadır. İslam Dünyasının hak ve çıkarlarını korumak, üye devletler arasında işbirliği ve dayanışmayı güçlendirmek amacıyla kurulan ve üye sayısı 57 olan İslam dünyasının en büyük örgütü İİT, adı var kendi yok hükmündedir. Dünyanın hiçbir döneminde son yüzyıl kadar kitlesel ölümlere rastlanmadı. Çağdaş dünya bir toplu ölümler dünyası. Ölümlere sadece gerekçelerin üretildiği bir dünya. Halil Cibran ‘elleri tertemiz kimseler, suçluların her kirinden azade değildirler’ diyordu. Yaptıklarımız ve yapmadıklarımız, engel olduğumuz ve engel olamadıklarımız yüzünden oluyor çoğu şey. Başınıza gelen şeyler kendi yapıp ettikleriniz yüzünden değil mi sanıyorsunuz? Helvadan put yapılan ve oturulup güzelce putların yiyildiği dönemdeyiz evet. Herkes(im) kendi iddialarından yargılanıp mahkum ediliyor. Aklı fetişleştiren Aydınlanma akıldışılıkla cebelleşiyor. İnsanı merkeze koyduğunu iddia eden Hümanizm insanın boğazlanmasına çanak tutuyor. Zulümle savaşı ontolojik gerekliliği olan Müslüman bırakın zalime meydan okumayı mazlumiyetini en büyük saadet sanıyor. Misyonunu bununla sınırlı tutuyor, bunu aştığı noktada kendini zaliminin taklidini yaparken buluyor. O yüzden varlığının, kurumlarının, örgütlerinin bırakın başkalarına kendilerine hayrı yok. 

Değişmezseniz yaşadıklarınız kaderiniz olur. 1491 yılında Gırnata’da Hristiyanlarla yapılacak antlaşma ile geleceklerini kurtardıklarını zanneden Müslümanlara teslim olmaktansa ölene dek savaşmayı tercih eden kumandan Musa b. Ebu Gassan şu isabetli öngörüde bulunuyordu: ‘Kendinizi aldatmayın. Hristiyanların anlaşmaya sadık kalacaklarını zannetmeyin. Onların krallarının kararlığı sizi korkutmasın. En az korkacağınız şey ölümdür. Önümüzdeki günler şehirlerimizin yağmalandığı, evlerimizin yıkıldığı, mescitlerimizin kirletildiği, ırz ve namuslarımızın çiğnendiği günler olacaktır. Önümüzde zulüm, baskı, kamçı, zincir vardır. Önümüzde hapisler, yangınlar vardır. Gelecekte karşılaşacağımız musibetler bunlardır ya da en azından şimdi şereflice ölmekten korkan zayıf nefisler bunları görecektir.’ Evet, kendimizi aldatmayalım değişmesi istenen dünya değişmesi gereken insanlarla ancak değişebilir. 04.09.2017

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Whatsapp Destek
1
Whatsapp Destek Hattı
Üyelik işlemleri için Whatsapp iletişim hattımız