HÜKÜMETİN KAMU ÇALIŞANLARINA YÖNELİK TUTUMU TOPLUMSAL DOKUYU TEHDİT EDİYOR

1 Ağustos’ta başlayan ve bir aylık süreçte tamamlanması gereken memur ve memur emeklilerinin önümüzdeki iki yılı kapsayacak mali ve özlük haklarıyla ilgili toplu sözleşme görüşmelerinde, hükümet görüşmelerin ancak 16. Gününde teklifini açıkladı. İki yıllık enflasyon hedeflerinin altında gerçekleşen teklifler, alım gücü düşen, maaşı her geçen gün eriyen dar ve orta gelirli memurun çilesinin çektikleriyle sınırlı kalmayacağını gösteriyor. İlk yıl için yüzde 3.5+3, ikinci yıl için yüzde 3+2.5 gibi artış önerisi ile gelen hükümet; reel enflasyonun yüzde 40’ları aştığı bir ekonomik gerçeklikte 2 buçukluk tekliflerle ekonomik çalkantıdan kurtuluşun yolu olarak yine alt ve orta gelir grubunu oluşturan memur ve memur emeklilerini gördüğünü izhar etmiş oldu.
Bu hakaretle eşdeğer olan teklifler esasen hükümetin toplumsal dokuyu nasıl gördüğünü ve ekonomi politikalarını hangi gerçekler üzerine kurguladığını göstermektedir. TÜSİAD’dan MÜSİAD’a, Ankara Ticaret ve Sanayi Odalarından, İstanbul Sanayi ve Ticaret Odalarına, Uluslararası Yatırımcılar Derneği YASED’den TİSK’e kadar tüm iş dünyasının hükümetin açıkladığı, ‘’Yeni Ekonomi Programı Yapısal Dönüşüm Adımları 2019’’ başlıklı reform paketini büyük bir coşkuyla karşılaması gibi örneklerde yürütülen ekonomi politikalarının hangi çevreler üzerine inşa edildiğini görebiliyoruz. Vergi aflarıyla, rant paslamalarıyla dev firmalar ihya ediliyor, vergiler sıfırlanıyor, kurumlar vergisi düşürülüyor, kaynaklar yaratılarak birtakım işverenler, bankalar fonlanıyor. Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik sınıfın milli servetten aldığı pay 2014’te yüzde 54.3 iken günümüzde yüzde 60’ları zorluyor. Uygulanan ekonomi politikaları, reform paketleri üst sınıfı ihya ediyor, üst gelir grubu semirirken alt ve orta gelir grubu eriyor, zenginle fakir arasındaki uçurum sürekli büyüyor. Dev şirketlerin affedilen vergi borçları da orta gelirli memurdan alınan vergilerle telafi ediliyor.
Hükümetin kamu işçisi, memuru ve emeklisine getirdiği ve dayattığı 2.5’lu teklifler de bugüne kadarki düzeneği devam ettireceğinin kabulü anlamına geliyor. Paylaşım ve bölüşüm konusunda takdir, hiçbir zaman alt-orta sınıftan yana kullanılmıyor. Bölüşüm mekanizmasını yöneten hükümet toplumun geniş kesimlerini fakirleştirirken oluşturduğu elit sınıfın zenginliğini artırıyor. Açlık sınırında yaşayan asgari ücretli ile memurun geliri arasındaki makas her geçen gün daralıyor. Üst gelir grubu ile açılan makasın daralması için feryat ederken böyle devam ederse birkaç yıl sonra lisans mezunu memurlar asgari ücret almaya başlayacaklar. Fakat hükümet bunun ekonomik olduğu kadar ürkütücü bir sosyal maliyetinin olduğunu göz ardı ediyor. Gelir paylaşımındaki adaletsizliğin toplumsal bir bedeli olduğunu; ekonomik açıdan itibarsızlaştırılan, güçsüzleştirilen geniş kitleleri kişilik kaybına uğratacağını dolayısıyla da bu sosyal, manevi ve ahlaki aşınmaların toplumsal açıdan bir çürümeye yol açacağını görmek istemiyor.
İcazetli, Paydaş, Yandaş Sendikacılıkla Nereye Kadar?
Her sözleşmede biraz daha fakirleştirilen kamu çalışanlarının toplumsal statüsü, itibarı ve özlük hakları her geçen yıl yıpranmaya devam ediyor. Hükümet orta gelir grubunu ezerken kendisine payanda olarak birtakım toplum örgütlenmelerini kullanıyor. Geçen hafta Türk-iş eliyle kamu işçileri mağdur edilip örgütü tarafından ihanetle cezalandırılırken bu hafta da aileleriyle birlikte 20 milyonluk bir nüfusa sahip olan memur ve memur emeklileri bugünler için büyütülüp palazlandırılan bir kamu örgütü eliyle cezalandırılacaklar. Malum konfederasyonun önceki sözleşmelerdeki performansının yanı sıra bu sözleşme öncesi talep ettiği enflasyonun altında kalan yüzdelik artışlardan tarafını dar gelirli memurdan yana belirlemeyeceği anlaşılmaktadır. Nasıl ki Türk-iş başkanı geçen hafta masadan hışımla kalkarak grev resti çekmişken hemen akabinde ‘’ uzasa işi karıştıracağız en azından kapattım böyle’’ diyerek son yılların en kötü sözleşmesine imza attıysa malum konfederasyonun başkanı da benzer şekilde 20 milyonun insanın rızkını masada bırakacaktır. Aklı fikri dayanışma aidatında olan, masaya tek başına oturmak ve diğer sendikaların üyelerinden aidat almak dışında gündeme gelmeyen, hükümetin inanılması güç teklifi karşısında kelime oyunlarıyla kafiyeli cümleler kurarak gayri ciddi bir profil sergileyen yetkili sendikanın başkanı maalesef çalışanların çok düşük olan umutlarını iyice karartmaktadır. Zira görüşmeler sonunda yarımşar puan yükseltilen teklife imza attıklarında ‘’hükümetin teklifinin yüzde 25 fazlasına imza attık’’ diyecek kadar meseleye ciddiyetsiz bakabilmekteler.
Hayati Önemdeki Konular Görmezden Geliniyor
Hükümet, sözleşmenin mali ayağında memur ve memur emeklisi
milyonlara ‘’çok da umurumda değilsiniz’’ mesajı verirken memurlar için hayati
derecede öneme sahip olan şu konuları da sözleşme gündeminin dışında tutmuştur:
3600 ek gösterge uygulamasına geçilmesi,
Tüm sözleşmelilerin kadroya geçirilerek sözleşmeli öğretmenlik sistemine son verilmesi,
Ek derslerle birlikte tüm ek ödemelerin temel ücrete ve emeklilik hesaplamalarına dâhil edilmesi,
Verilen zammı buharlaştıran artan oranlı vergi dilimi uygulamasına son verilmesi,
Emek sömürüsüne dönüşen ücretli öğretmenliğin kaldırılması veya insani şartlarda yeniden düzenlenmesi ve mülakat sınavlarının kaldırılarak adil bir atama sisteminin getirilmesi,
Enflasyon farkının yanı sıra seyyanen zam, ekonomik büyüme ve refah payı oranı verilmesi,
Eş ve çocuk yardımı gibi ek ödemelerin komik rakamlar olmaktan çıkarılması,
Emekli maaşlarının insanca yaşam standartlarına kavuşturulması…
Özgür Eğitim-Sen olarak; grev hakkı olmayan bir toplu sözleşmenin kamuoyunu oyalamaktan başka bir işlevinin olmadığını her fırsatta dile getiriyoruz. Memurların güven vermeyen bir konfederasyon tarafından temsil edilmesi ve grev hakkını kadük bırakan Hakem Heyeti barajının sendika kavramını anlamsızlaştırıyor. Memurların tüm beklentisi hükümetin ağzından çıkacak rakamın insaflı olması temennileriyle sınırlı kalıyor. Sonuç itibariyle Kamu sendikacılığı hükümet ve yandaş-paydaş sendikalar eliyle öldürülmüştür. Ancak tüm bunlara rağmen kamu çalışanlarına ve emeklilerine yoksullaşma, güvencesizleşme ve itibarsızlaşma vaat eden tekliflere ve ihanet sözleşmelerine karşı çalışanları örgütlü gücü artırmaya çağırıyoruz. Ve gücünü söyleminin kuvvetinden ve bağımsızlığından alan, ilgili olduğu alana dair düşünce üreten ve ufuk açan, ilkeli, kararlı ve tutarlı sendika anlayışını diri tutmaya çalışan Özgür Eğitim-Sen’e destek vermeye davet ediyoruz.