Kürşat Bumin’i kaybettik: resmi ideolojimiz ile biz bize kaldık

Sanırım Ahmet Hakan söylemişti bir keresinde: 28 Şubat’ta Kanal 7 ‘ye çıkaracak konuk bulmakta zorlanıyorduk, diye.
O günler darbe ikliminin Türkiye’nin havasını iyice ağırlaştırdığı günlerdi. Ceberut darbecilerin hışmına uğrayan Refah Partisi’ne ve temsil ettiği kesime yakın olduğu düşünülen ya da en hafif biçimde o gün yapılmakta olanların demokrasiye aykırı olduğunu söylemeye çalışan bir yayın organına tahammül sıfırdı. Dolayısıyla öyle bir yayın organında görünmeye cüret eden kim olursa – ister sosyalist ister liberal olsun fark etmez- aslında büyük bir risk alıyordu. Bu riski almaya cesaret eden bir avuç insan vardı. Bu insanlar içinde özellikle birkaçı hem müktesebatları hem derinlikli kavrayışları ile fark yaratıyorlardı. Dünya görüşleri ve yaşam biçimleri itibariyle dindar ya da muhafazakâr da değillerdi. Hatta farklı ideolojilerden gelen seküler kişilerdi. Ne var ki en ayırt edici vasıfları demokratlıklarıydı. En önemli vasıfları fikirlerinin namusunu muhafaza etme noktasında darbe koşullarında bile ortaya koymaktan imtina etmedikleri yüreklilikleriydi. Müstakil insanlardı vesselam…
Salı günü vefat haberini aldığımız Kürşat Bumin işte o birkaç kişiden birisiydi. Türkiye’nin girdiği o bunaltıcı darbe atmosferinde onurlu bir duruş ortaya koydu. Darbecilerin amentüsü olan resmi ideolojiyi gerek ekranlarda gerek yazılarında yapıbozumuna uğrattı. Bunu yaparken kendinden eminliği, kavrayışının derinliği ve sahip olduğu müktesebatı ile o günün mağdurlarının ahlakî ve psikolojik üstünlüğü ele geçirmelerine ya da zaten ellerinde olanı fark etmelerine yardımcı oldu.
Düşünün o günlerde tankıyla topuyla yasa ve yönetmelikleriyle resmi ideolojinin çelikten kudreti karşısında bir adam, bilgece sözler söylüyor, bilgeliğine entelektüel derinliği ile münasip çok ince bir ironi ve mizah da katarak çelikten olduğu düşünülen o resmi ideolojiyi adeta bir kâğıdı yırtar gibi hiçbir zorluk çekmeden tarumar ediyordu. İşte ekranda gördükleri bu kendinden eminlik ve resmi ideolojinin kapıkullarının Kürşat Bumin ve arkadaşları karşısında yaşadıkları acziyet ve entelektüel sefalet o gün mağduriyete uğramış geniş bir kesimin yüreğine su serpiyordu.
Kuşkusuz onların bu acziyeti ve sefaleti Kürşat Bumin gibi ustaların derinliği ile ortaya çıkan bir şeydi. Eğer sizde bir derinlik yoksa muhatabınızın ne denli sığ ve yüzeysel olduğunu görünür kılmanın da imkânı yoktur. Aynı sığlıkta debelenip duran iki taraf gibi görünürsünüz. Burası önemli; çünkü kimin haklı olup olmadığı meselesi değil bu. Mesele haklılığını herkesin vicdanında kabul görecek bir mertebede sunabilmekte. Bu basit bir şey değildir. Bunun için bir formasyonunuzun, müktesebatınızın ve derinliğinizin olması icap eder. Eğer yetersiz ve kifayetsiz iseniz en haklı davayı bile berbat edebilirsiniz.
Bugün yeniden palazlanan resmi ideolojinin cilalanma sürecinde karşı karşıya olduğumuz durum biraz böyledir. Dün Kürşat Buminlerin, Ali Bayramoğullarının, Gülay Göktürklerin karşısında kekemeleşen Kemalistler bugün ekranlarda yeniden bülbül gibi şakıyorlarsa bu onların sahip olduğu bir keramet dolayısı ile değildir.
Dönüp muhasebe yapmak durumunda olan biziz! Onlar yine aynı! 100 yıldır ne diyorlarsa bugün de aynısını söylüyorlar! Onların söyledikleri şeylerde bir farklılık yok! Ama nasıl oluyor da dün ahlakî ve psikolojik üstünlüğe sahip bir kesimin karşısında bugün yüzlü yüzlü konuşabilecek duruma gelebildiler?
Sorgulamamız gereken nokta burasıdır ve hesaptaki açık buradadır!
Kürşat Bumin’in tam da bu günlerde gelen vefat haberi bu nedenle bizde ayrıca bir burukluk yarattı. Mesela Kürşat Bumin’in ‘Okulumuz, resmi ideolojimiz ve politikaya övgü’ isimli bir kitabı var. O kitabı temin ederseniz bir bakın. Bahsi geçen şartlarda bugün nur yağdırılmak istenen resmi ideolojinin pazarı ve bu toplumun aldığı bunca mesafeye rağmen reenkarnasyon ile yeniden diriltilmek istenen anakronik bir anlayış Kürşat Bumin’in kaleminin ucunda ne hale gelmiş.
Ben iddia ediyorum Kürşat Bumin’in o günkü analiz düzeyinin kavrayışının muadili bugün yok.
Peki, şu acı soruyu da soralım: Kürşat Bumin hangi gazetede yazıyordu?
Kürşat Bumin yazı yazacak bir gazeteden mahrumdu!
Ne acıdır ki bırakın onu konuşturmayı, ondan istifade etmeyi; ömrünün son deminde onu görünmez kılmayı başardık.
Nasıl başardıysak başardık!
Bunca yaşanandan sonra bu da bizim başarımız herhalde.
Bu başarımızla ne kadar gurur duysak azdır!
Ali Aydın
Özgür Eğitim-Sen Genel Sekreteri