Özel Öğretim Kurumları Öğretmenleri Nasıl Sömürüyor?
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in bir tv programında “Kurslardaki öğretmenlerin büyük çoğunluğu herhangi bir sınava girip başarılı olmuş değiller. Benim öğretmenimin girdiği KPSS’de başarılı olamadığı için orda öğretmenlik yapıyorlar.” diyerek değersizleştiği özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenler çok ağır şartlarda emek sömürüsüne maruz kalarak çalıştırılıyorlar. 200 binin üzerinde öğretmen özel sektörde istihdam ediliyor ve son yıllarda artan biçimde ekonomik ve özlük hakları açısından sömürü düzeneğinin içine alınmış durumdalar. Mesleki ve duygusal açıdan tükenmişlik içindeki öğretmenin bu derece ağır şartlara mahkûm edilmesinde sömürüyü kolaylaştırmak için özel girişimciye yasal zemin sunan devletin ciddi vebali söz konusudur. Şöyle ki;
Özel Öğretim Kurumu Öğretmenlerinin Sömürülmesinin Yasal Dayanakları
5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun Özlük Hakları ve Sorumluluklar başlıklı 9. Maddesi’ndeki ‘…Okullarda yöneticilik ve eğitim-öğretim hizmeti yapanlara, kıdemlerine göre dengi resmi okullarda ödenen aylık ile sosyal yardım kapsamındaki ek ödeme tutarlarından az ücret verilemez.’ hüküm cümlesi, özel okulların, öğretmenine resmi okullardaki öğretmenden daha düşük ücret vermesinin önünü kesiyordu. Ancak 2014 yılı itibariyle 9. maddenin bu cümlesi yürürlükten kaldırıldı ve böylece devlet korumasından mahrum kalarak patronun istismarına ve sömürüsüne açık hale getirilen öğretmenin özel sektördeki asgari ücret mahkûmiyeti başlamış oldu.
Özel okullarda Özel Öğretim Kurumları Kanunu’na tabi olarak görev yapan öğretmenler ‘süreli sözleşme’ ile çalışıyorlar. Öğretmenin kaderi sözleşmenin belirli süreli mi yoksa belirsiz süreli mi olduğuna göre değişiyordu ve bu konuda yakın zaman kadar Yargıtay’ın daireleri arasında ciddi bir ihtilaf söz konusuydu. Öğretmenin yaptığı sözleşme ‘belirli süreli sözleşme’ kapsamında değerlendirilirse özlük hakları büyük oranda tırpanlanıyor ve pek çok haktan yararlanamıyor. Eğer ‘belirsiz süreli sözleşme’ kapsamında değerlendirilirse ihbar, kıdem tazminatı, işe iade gibi iş güvencesine ilişkin hükümlerden yararlanabiliyor. Çünkü 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesinde, iş güvencesinden yararlanmak için sözleşmenin belirsiz, yani süresiz olması öngörülüyor.
Eğer işveren, öğretmen ile yıllar içerisinde zincirleme olarak birden fazla sözleşme yenilerse sözleşme, ‘’belirsiz süreli sözleşme’’ halini alıyor ve öğretmen iş güvencesine kavuşuyordu. İşte bu noktada Yargıtay devreye girdi ve 2018 yılında Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu oy çokluğuyla belirli süreli sözleşmenin zincirleme yapılmasının, sözleşmenin belirli süreli olma niteliğini ortadan kaldırmayacağına hükmetti. Bunun üzerine artık özel eğitim kurumları sözleşme yenilemediği öğretmene, 10 yıl çalıştırmış olsa dahi kıdem tazminatı ödemiyor, öğretmen ihbar tazminatı talep edemiyor, işe iade davası açamıyor ve iş güvencesinden mahrum kalmış oluyor. Yukarıdaki iki yasal operasyon ile her türlü istismara açık hale gelen öğretmen asgari ücrete mahkûm ve pek çok özlük hakkından mahrum olarak çalışmak zorunda bırakılmakta, öğretmenin çaresizliği ise işveren tarafından fırsata çevrilmektedir.
ÖZGÜR EĞİTİM-SEN olarak, Sayın Bakan’a KPSS kazanamadığı için aşağıladığı öğretmenlerin de kendi öğretmeni olduğunu hatırlatıyor, Bakan Bey’i, devletin yasal zemin sunarak sömürülmelerini kolaylaştırdığı bu öğretmenlerin özlük ve ekonomik haklarını korumaya çağırıyoruz.
Bekir Birbiçer
Özgür Eğitim MYK Üyesi