Toplu Sözleşme Bir Kandırmacadır

Özgür Eğitim-Sen olarak; grev hakkı olmayan bir Toplu Sözleşme sürecinin kamuoyunu oyalamaya yönelik bir tiyatro oyununun ötesine geçemediğini bir kez daha ilan ediyoruz. Ayrıca yetkili sendikanın belirlenmesinde ve yetkilendirilmesinde yaşanan adaletsizlik ile hakem kuruluna üye belirleme kriterleri ve son sözü söyleme yetkisindeki adaletsizlik giderilmediği sürece Toplu Sözleşmelerden bir şey beklemenin anlamsız ve oyalamadan ibaret kalacağını düşünüyoruz.
Memur ve memur emeklileri için 2022-2023 yıllarını
kapsayacak Toplu Sözleşme görüşmeleri 2 Ağustos 2021 tarihinde başlıyor. 3.2
milyon memur ve 1.9 milyon emekli memurun mali, özlük ve sosyal haklarında ne
tür iyileştirmelerin yapılacağının belirleneceği toplu sözleşme görüşmeleri
öncesinde sendika ve konfederasyonlar taleplerini açıklama ve sözleşme
gündemini sıcak tutma gereği bile duymuyorlar. Çünkü sözleşme masasına
oturulmasa da hükümetin vereceklerinin değişmeyeceği, yetkili sendikanın sadece
görüntüsel bir etkisinin olduğu artık herkes tarafından kanıksandı.
O nedenle, doğduğu gün devrim olarak sunulan ancak büyümeden öldürülen toplu
sözleşmenin neliğini, içeriğini ve işleyiş usulünü hatırlamakta fayda var.
2010 Anayasa değişikliği referandumu öncesinde hükümetle memurlar arasında ‘’Toplu Görüşme’’ler yapılıyordu. 2002’den 2011 yılına kadar uygulanan toplu görüşmelerde uzlaşılan konular doğrudan değil, TBMM tarafından yasal veya yönetsel düzenleme yapılması suretiyle uygulamaya geçilebiliyordu. Toplu Görüşme sürecinin işlevsel açıdan yetersiz ve kararlarının tam anlamıyla bağlayıcı nitelikte olmaması, görüşmeler sonucunda alınan kararların, gerekli yasal düzenlemeler yapılmamasına bağlı olarak kazanıma dönüşmemesi gibi bir sonucu doğuruyordu.
2010 referandumu sonucunda 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasasında 2012’de yapılan değişiklik sonrası memurlara Toplu Sözleşme hakkı getirildi. Referandum öncesi devrim yasaları gibi sunulan değişiklikler memura Toplu Sözleşme yapabilme hakkı ve sendikal haklarda bir takım iyileştirilmeler getirmekle birlikte ‘’dağ fare doğurdu’’ deyimini hak eden bir hayal kırıklığı yarattı. Düzenleme ile sendikalara grev hakkı verilmediği gibi getirilen sözleşme yetkisinin temsili de ciddi adaletsizliklerle malüldü. Ne demek istediğimizi açarsak;
Birincisi; Sendika, tanımı gereği toplu sözleşme
ve grev hakkını içerir. Fakat düzenleme ile getirilen Kamu Görevlileri Hakem
Kurulu’nun verdiği kararın kesin ve toplu sözleşme hükmünde olması yani zorunlu
tahkim uygulaması grev hakkının önüne baraj koyan bir işlev görüyor. Yani
Anayasanın 53. Maddesinde yapılan değişiklik grev hakkı vermediği gibi yapılan
toplu sözleşmede son ve kesin sözü Hakem Kurulu’na vererek sendikaların
yaptırımını sıfırlıyor. Dolayısıyla sözleşme göstermelik hale gelmiş oluyor.
Sözleşmede uzlaşmazlık olursa greve değil tahkime gidiliyor, bu da grev yolunun
tamamen kapatılması anlamına geliyor. Madde aynen şu şekilde; ‘’Toplu sözleşme
yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde taraflar Kamu Görevlileri Hakem
Kuruluna başvurabilir. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesindir ve
toplu sözleşme hükmündedir.” Oysa altına imza attığımız ILO ve uluslararası
çalışma normlarına göre memurların da işçiler gibi grev hakkı bulunuyor.
Dolayısıyla getirilen düzenleme uluslararası hukuku bağlayıcı kabul eden
anayasanın 90. maddesine aykırı olmuş oluyor. Ayrıca 11 üyeden oluşan Hakem
Kurulu’nun 7 üyesi ile başkanının cumhurbaşkanı tarafından seçiliyor olması
Hakem Kurulu’nun aldığı kararların hükümetin kontrolünde olduğunun teyididir.
İkincisi; Yapılan değişiklik grevsiz toplu sözleşme gibi bize özgü bir uygulamayı hayata geçirdiği gibi sendika tekelinin önünü de açıyor. En çok üyeye sahip olan konfederasyon dışındaki paydaşların Toplu Sözleşmede hiçbir rolü ve tesiri kalmıyor. Toplu Sözleşme görüşmeleri Kamu İşveren Heyeti ile Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında gerçekleşiyor. Fakat sendika heyetinin belirlenme usulü çoğulculuğa ket vuran ve sendika tekeline neden olacak şekilde düzenlenmiş. Sendika heyeti başkan dâhil yedi üyeden oluşuyor ve en çok üyeye sahip konfederasyonun başkanı heyet başkanı oluyor. Toplu sözleşme imza yetkisi de dâhil bütün yetkiler heyet başkanına veriliyor. Diğer üyelerin itiraz hakkı ve hakem heyetine gitme imkânı bulunmuyor. ILO normlarına göre her sendikaya toplu sözleşmede üyelerini temsil hakkı verilirken mevcut düzenleme buna imkân tanımıyor. Yetkiyi bu iktidar döneminde alan ve iktidara yakınlığı sınır tanımayan konfederasyonun tüm temsil ve imza yetkisini elinde bulundurması gerçeği mevcut yasayla da bütünleşince, toplu sözleşme görüşmelerinin göstermelik hal alması kaçınılmaz oluyor.
Yukarıda özetlediğimiz içeriğe ve işleyiş usulüne sahip olan Toplu Sözleşme yasasının sendikal örgütlenmenin ana mantığına ters karakteri ve demokratik olmayan yapısı, milyonlarca memur ve memur emeklisinin mali ve sosyal haklarına yönelik iyileştirme umutlarını kıran bir rol oynuyor. Memurların güven vermeyen bir konfederasyon tarafından temsil edilmesi ve grev hakkını kadük bırakan Hakem Heyeti barajı sendika kavramını anlamsızlaştırıyor. Memurların tüm beklentisi hükümetin ağzından çıkacak rakamın insaflı olması temennileriyle sınırlı kalıyor.
Özgür Eğitim-Sen olarak; grev hakkı olmayan bir Toplu Sözleşme sürecinin kamuoyunu oyalamaya yönelik bir tiyatro oyununun ötesine geçemediğini bir kez daha ilan ediyoruz. Ayrıca yetkili sendikanın belirlenmesinde ve yetkilendirilmesinde yaşanan adaletsizlik ile hakem kuruluna üye belirleme kriterleri ve son sözü söyleme yetkisindeki adaletsizlik giderilmediği sürece Toplu Sözleşmelerden bir şey beklemenin anlamsız ve oyalamadan ibaret kalacağını düşünüyoruz.
Bekir Birbiçer / Özgür Eğitim-Sen MYK Üyesi