Ucitelka – Öğretmen
Temel hak ve özgürlüklerin baskı altına alındığı ve insanların kendilerini güvende hissetmediği otoriter ve totaliter yönetimlerin temel vasıflarından biri; insanların, devletin şiddet araçlarından ziyade birbirlerinden korkmasının sağlanmasıdır. Çoğulculuğun ortadan kalktığı bu tip rejimlerde aykırı ses çıkarma veya sürüden ayrılma temayülü, hayatın zorlaştırılması veya işinden olma gibi tehditlerin yarattığı korkularla bastırılır. Zaten sesinizi duyurabileceğiniz kanallar da genelde tıkalıdır. Sivil toplum örgütlerinin, özgür bir medya ve düşünsel ortamın hayat bulma şansı olmadığı gibi devletin kolu-bacağı olarak misyon yüklenen dernek, sendika vb. toplumsal örgütlenmeler ve sistemin ürettiği medya organlarıyla devletin ideolojisi diri tutulur ve toplumsal rıza üretilir. Dile getirilen bir haksızlık, adaletsizlik akıl tutulması yaşanırcasına yanlışlanır, hakkı savunan düşmanlaştırılır, haksızlaştırılır hatta hain ilan edilir. İşbirliği yapanlar ise ödüllendirilerek sadakatları kazanılır. Muhaliflerin izlendiği, gözlendiği, yaşamının zorlaştırıldığı bir çeşit polis ve istihbarat devleti niteliğinde olan bu yönetimlerde adalet ve hukukun esamesi okunmaz. Nepotizm, kayırmacılık had safhadadır ve halkın hakkını arayacağı bağımsız bir yargı da söz konusu değildir. Haksızlığa uğradığınızda yaslanabileceğiniz bağımsız bir hukuk sisteminin olmaması da hayatı en çok zorlaştıran unsur olsa gerek…
1983 yılında henüz Sovyetler Birliği’nin dağılmadığı, Çekoslavakya’nın bölünmediği bir dönemde yaşanan gerçek bir olaydan yola çıkılarak yapılan Slovakya yapımı Ucitelka adlı film, yukarıda bahsettiğimiz yönetim anlayışının eğitim sistemi içerisindeki yansımalarına bakış atan son derece nitelikli ve eleştiri dozu yüksek bir yapım. O yüzden de tüm boyutlarıyla irdelenmeyi hak ediyor…
Film Maria Drazdechova adlı bir öğretmenin çevresinde şekilleniyor. Aynı zamanda iktidar partisinin yöneticisi ünvanı olan Maria, Bratislava’da bir ortaokula Rusça, Slovakça ve Tarih dersleri vermek üzere atanır. İktidardaki Komünist Parti’nin kurul başkanı olma sıfatını koruma kalkanı olarak kullanan Maria, bu politik konumunu birçok usulsüzlüğü yapabilme serbestisi sağlayan araç olarak kullanmaktan da çekinmeyen biridir. Ayrıca eşinin yakın zamanda ölmüş olması demogoji vesilesi, ölen eşinin üst düzey bir asker olması ve kız kardeşinin Moskova’da yaşıyor olması imtiyaz aracıdır onun için.
Maria, sınıfa ilk girdiği gün çocuklarla tanışırken onlara isimlerinin yanı sıra velilerinin ne iş yaptığını da sorup çeşitli notlar alarak, bir anlamda çocukları fişleyerek derse başlar. Kimin zengin kimin fakir olduğunu, hangi öğrencinin anne babasından ne şekilde yararlanabileceğinin notlarını alan öğretmen, velisinden çıkar sağladığı öğrenciye kopya vermekten, yardımcı olmayan velinin öğrencisini de zayıf notla cezalandırmaktan hatta bazılarının spor hayatını bitirmekten imtina etmeyecek kadar ahlaksız ve yozlaşmış bir öğretmendir. Velisinden yararlanamadığı öğrencileri evine götürerek ev işleri yaptıran, hiçbir biçimde yararlanamadığı öğrencilere de sürekli zayıf not vererek taciz etme yolunu yöntem olarak benimseyen öğretmen, çocukların adalet duygularını yerle bir ettiği gibi hayata, okula bakışlarını ve yetişkinlere olan güvenlerini de tahrip eder. Bu anlamda üstüne çok gittiği, sınıfta mütemadiyen rencide ettiği, hakkını yediği, aşağıladığı bir kız öğrencinin intihar girişimine bile neden olmuştur.
Film, işte böyle bir öğretmen hakkındaki şikâyetleri görüşmek ve üst mercilere şikâyet etmek için oylama yapmak üzere özel bir veli toplantısı ile açılıyor. İntihar girişiminde bulunan Danka’nın velisinin talebi ve okuldaki iki öğretmenin girişimiyle yapılan toplantıda tüm veliler öğretmen tarafından istismar edilmesine rağmen imza atmaya gönüllü olanların sayısı üçü geçmediğini görüyoruz. Çünkü büyük kısmında korku dağları aşmış, çocuklarının sınıfta bırakılacağı endişesinin yanı sıra başlarına bir iş gelebileceği korkusu davranışlarına yön vermektedir. O yüzden maruz kaldıkları muameleye boyun bükmüş, sesini yükseltme cesareti gösterebilenleri de yalnız bırakmışlardır.
Hararetle öğretmeni destekleyen diğer veliler ise öğretmenin talepleri bütçelerine dokunmayan ve çocukları bol notlarla ödüllendirilen velilerdir. Görevini ve politik pozisyonunu kötüye kullanan öğretmen kadar onun yöntemlerini onaylayan ve ondan ayrıcalık gördüğü için ona kol kanat geren ve yaptıklarının devamını sağlayan velilerin de ahlaksız olduğunun, zulüm mekanizmasına su taşıdıkları için asıl sorumlunun bu zihniyete sahip insanlar olduğunun altını çizmek gerekiyor. Zaten bu tip sistemlerde ahlaksızlaştırma karşılıklıdır ve birbirini besleyerek serpilir, gelişir, büyür. Ayrıcalık gösterip amiyane tabirle torpil yapan, yaptığı kişiyi; yapılan da bundan beslendiği için yapanı ahlaksızlaştırır. Karakterlerin karşılıklı aşındığı böyle bir aşamadan sonra ahlaksızlık ve çürüme normalleşir, buna rıza göstermeyenler lanetli muamelesi görür.
Aynı şekilde, alenen adaletsizliğe ve haksızlığa ideolojik nedenlerle veya çıkarları gerektirdiği için destek verenler kadar yapılan zulme rıza gösterip pasif kalan, güdülen koyun sürüsünün bir üyesi olmayı sorun etmeyen kalabalıklar da sorumludur. Edilgen anlayışla tavır geliştiren, zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayan bu geniş kitleler, haklarını ve şereflerini kaybetmekle kalmazlar, aynı zamanda zulüm üreten mekanizmaya kan pompaladıkları için de ayrıca sorumlu olurlar.
Filmde gördüğümüz öğretmen, bazı çocukların duygu durumlarını felce uğratan, yaşama sevinçlerini körelten bir rol oynadığı gibi ayrımcılık yaptığı çocukları da küçük yaşlarda asalaklığa alıştırıyor. Onların gözünde haksızlığı ve adaletsizliği normalleştirerek büyük kötülük eden öğretmen; gücünü ve cesaretini, sırtını dayadığı devletten çok yaklaşımlarını betimlediğimiz bu velilerden alıyor. Zira veli toplantısı sırasında yandaşlar tarafından, acılı baba intikam almakla suçlanıyor; hatalı olanın öğrenci olduğu, evde sorun olabileceği vs. dile getiriliyor. Diğer şikayetçi velinin de cezaevinde yatmış olması sözünü değersizleştirici bir unsur olarak kullanılıyor. Sonuçta da öğretmen masumlaştırılıyor, aklanıyor, paklanıyor.
Aynı şeyi, sınıfta spor hayatı sona erdirilen ve başarılı bir öğrenci olmasına rağmen sürekli zayıf notlar verilerek ve geri zekalı olduğu vurgulanarak hayattan soğutulan Danka, ürkek bir üslupla da olsa kendini savunmaya çalışırken sınıf arkadaşlarının Danka’nın yanında yer almak yerine onunla dalga geçmeyi, onu aşağılamayı tercih etmelerinde de görüyoruz. Aynı muameleye tabi tutulan hatta öğretmen tarafından fiziksel şiddet uygulanan bir arkadaşı hariç hiçbiri psikolojik tacize uğrayan Danka’nın yanında yer almıyor.
Babasından da çok sert şekilde şiddet gören, zor anlarında Danka’yı destekleyen bu çocuk da filmde ayrıca üzerinde durulması gereken bir işlev görüyor. Öğretmenden ve babasından yediği dayakların acısını arkadaşlarından çıkaran, büyüklerinden ne gördüyse gücünün yettiklerine onu uygulayan Filip Binder, hakkı en net şekilde, kimseden korkmadan haykırabilen de bir karakter koyuyor ortaya. Yediği tokatlar sonrası babasına yaptığı çıkış, onun haksızlığa karşı isyankar kişiliğini gösterdiği gibi yetişkinlerden gördüğü muamelenin bünyesinde yarattığı tahribatı da orta yere seriyor:
‘‘Yapabileceğin tek şey bu. Kendini Tanrı mı sanıyorsun sen? Her şeyin canı cehenneme? Bir daha bana dokunma. Hiçbir şeyden haberin yok. Drazdechova’nın kıçını öpen herkes ödüllendiriliyor, yapmayanlar ise bezdiriliyor…”
Maria Drazdechova, çocuklara açıkça ideolojik yükleme yapmakta da beis görmeyen biri. Zorunlu eğitim sisteminin insanların düşünce ve davranışlarını yönlendirerek planlı bir toplumsallaştırmanın pratiği olarak işlev gördüğünün ve ideolojik-politik bir sistemin damarlarına kan pompalayan bir mekanizma olduğunun ayırdına varmış bir öğretmen. Bu yönüyle filmde, toplumdaki çeşitliliği ve bireysel farklılıkları ortadan kaldırmaya yönelik “toplum mühendisliği” pratiklerinin operasyonel aygıtı olarak kullanılan eğitim sisteminin tüm dünyada olduğu gibi sosyalist yönetimlerde de farklı olmadığının hatta daha kaba saba bir tarzda uygulandığının altının çizildiğini söyleyebiliriz.
Bay Littmann üzerinden film bu konuya da eğiliyor. Ailecek iktidarın gadrine uğramış Littmann’lar. Astrofizik profesörü olan Václav Littmann işinden atılmış, camları silmekle görevli bir hademe olarak geçimini sağlamaya zorlanmış, nitelikli bir akademisyen olan karısı da politik nedenlerle ülkeyi terk etmek zorunda kalmış. Anne ve babasının bu durumu öğretmen tarafından, küçük Littmann üzerinde, çocuğun iç dünyasında nasıl bir tahribata neden olacağı göz ardı edilerek, psikolojik baskı aracı ve politik propaganda malzemesi olarak kullanılıyor. İstihbarat birimlerince takip edilen, evi ve telefonu dinlenen Vaclav, öğretmenin yaptıklarını fark edince olan bitenden rahatsız olup şikayet dilekçesine imza atarak az sayıdaki şikayetçi veliye destek olur. Vaclav’ı ayartma çabaları boşa düşen öğretmen bir de onun tarafından şikayet edildiğini öğrenince yüzündeki maskeyi sıyıracak ve tüm şirretliğiyle Vaclav’a haykırırken otoriter yönetimlerin kodlarını da deşifre edecektir:
“Niye imzaladınız? Sizi dinleyeceklerini mi sandınız? Bir hainin kocasının ne söylediği kimin umurunda. O kadar saf mısınız, yoksa salak mı? Buraya biz hükmediyoruz Vaclav! Sizin gibiler değil! Oğlun Karol’a eğer tuvaletleri temizleme işi verirsek şanslıdır!”
Filmde anlatılan olayların yaşandığı coğrafyalarda sosyalist rejimler çöktü, totaliter yönetimler varlığını koruyamadı. Zaten sürdürülebilir bir zemini yoktu betimlediğimiz mekanizmanın. Peki insanların yüreğinde korku dağları oluşturan, insanları işten atılma, hapse tıkılma, çocuğunun zarar görmesi gibi korkularla ahlaksızlaştıran uygulamalar sadece bu tarz yönetimlerle mi sınırlı? ‘’Vaktiyle Demir Perde Ülkeleri’nde ne zulümler yaşanmış’’ diye hayıflanmayı hak edecek bir zihinsel konfora sahip olacak kadar o uygulamalardan uzak ve arınmış olduğumuzu iddia edebilir miyiz? Nepotizmin, kayırmacılığın, yandaşlığın, partizanlığın, hukuksuzluğun, liyakatsizliğin sistemi içeriden çürütmesi, insanların bu yollarla hem ahlaksızlaştırılması hem de münafıklaştırılması bize çok mu yabancı? Ucitelka, adlı film vesilesiyle kendimize bu soruları soralım, en dürüst şekilde cevaplayalım.