Özgür Eğitim-Sen

EĞİTİM SİSTEMİNİN VARLIĞI, KURGUSU VE İŞLEYİŞİ PROBLEMLİ!

13.09.2025
A+
A-
EĞİTİM SİSTEMİNİN VARLIĞI, KURGUSU VE İŞLEYİŞİ PROBLEMLİ!

Mülakat: Naman Bakaç

Her yıl eğitim ve öğretimin başlamasıyla birlikte eğitime ilişkin yapısal ve aktüel sorunlar daha bir sıklıkla konuşulmakta ve bu sorunlara dönük çözüm yaklaşımları da her meşrepten aktörler tarafından serdedilmektedir. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana öğrencisinden akademisyenine gencinden yaşlısına köylüsünden şehirlisine kadar bir bütün olarak eğitim sisteminin içinde bulunduğu ahval ve şeraitten veryansın edilmekte ancak bu veryansınları izole edecek sistemsel adımlar ya cılız atılmakta ya atılamamakta ya da atılan adımlar veryansın edilen ahval ve şeraiti düzeltecek boyuta bir türlü erişememektedir.

Eğitim sisteminin yozlaşan toplumsal yapıya, çürüyen toplumsal ahlaka ve kötücülleşen insanın iyileşmesine dönük yapılagelenler bugüne kadar idealize edilen bireylerin arzu edilen çoğunlukta yetiştirememesinden dolayı haklı olarak eleştirilmekte ve sorunlar galerisi sıklıkla dillendirilmektedir. Eleştirilerin odağındaki sorunlar kadar çözüme dönük yaklaşımları da almak için eğitim sendikalarının genel başkanlarından bu tabloya dair bakışlarını ve çözüm perspektiflerini ele alan bir soruşturma dosyası hazırladık. Soruşturma dosyamıza Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer katkıda bulundu.

EĞİTİM SİSTEMİNİN VARLIĞI, KURGUSU VE İŞLEYİŞİ, İNSANİ-AHLAKİ BİR TARTIŞMANIN DÜZLEMİNE OTURTULMALI

Türkiye sistemi içinde eğitimin durduğu yer nedir? Eğitim; sistemin genel yapısı içinde nasıl bir işleyişi ve ilişkisi vardır? 

Eğitim temelde siyasal sistem için “makbul vatandaş” ve ekonomik gereksinimler için “üretken bireyler” yetiştirmeyi arzular. Mevcut zorunlu kitlesel eğitim-öğretim bu açıdan bakıldığında genel bir ekosistemin parçası olarak değerlendirilmelidir. Eğitim sistemimiz siyasal-toplumsal gerçekliğimizin bir parçası olarak var ve alternatif bir toplum kurma üssü olarak lanse edilse de daha çok verili düzeni meşrulaştıran ve yeniden üreten statükocu bir merkez olarak yürürlüktedir. Tarihsel olarak da ve bugün de siyasal, ekonomik, kültürel eşitsizliklerin, tahakküm ilişkilerinin sterilize edilerek geleceğe taşındığı bir ideolojik-politik üs olarak varlığını sürdürmektedir.

Çok detaylı bir bahis olan bu mevzu Türkiye’de maalesef bir tartışma başlığı olamamıştır. Eğitim-öğretim sisteminin varlığını, kurgusunu, işleyişini insani-ahlaki bir tartışmanın düzlemine oturtmak olmazsa olmazdır. Zorunlu eğitimin kendisi başta olmak üzere, eğitimin yasal dayanakları, zorunlu din dersi, anadilde eğitim, tören-ritüeller, eğitim hakkı, öğrenim özgürlüğü gibi pek çok başlık bu alanın milyonlarca insan için nasıl bir kapatılma kurumu olduğunun müşahhas göstergesidir.

Eğitim alanının insanın varlığı, onuru, özgürlük ve haysiyeti için doğrudan bağlantılı olan başlıkların tümü, aynı zamanda eğitimin içinde yer aldığı siyasal-toplumsal yapının işleyişi ve niteliği ile doğrudan bağlantılı ve ilgilidir. Bu yüzden eğitim alanı ile ilgili sahici konuşmaların ve yapısal tedbirlerin imkânı bu siyasal-toplumsal gerçeklikle bağlantı kurulabiliyorsa vardır, mümkündür. Aksi taktirde eğitim mevzusunu okul lokasyonunda sınırlayan, MEB’in uhdesinde görüp orada tüketen bir anlayış en iyimser ifadeyle mevzuyu gözlerden kaçırıyor demektir.

Mevcut sistemin varlığını, kurgusunu, yapısını ve işleyişini tartışmaya açmamak için adeta işleyişle ilgili abartılı bir tartışma yürütülmektedir. Kılık kıyafetten öğretmen mülakatlarına, ders kitaplarından okul ziline, öğretmen atamalarından müfredata, sınav sonuçlarından eğitimdeki şiddete vs. uzanan pek çok başlık tartışılmaktadır. MEB’in, sivil toplum yapılarının ve toplumun da katılım gösterdiği bu tartışmalar sınırları çizilmiş belirli bir konuşma evreninde yürütüldüğü için tesirleri de sınırlanmış tabiri caizse ehlileştirilmiş bir eleştirellikle bağlanmışlardır. Bu eleştirelliğin ana odağında sistemin ve sistemin beklentilerinin muhafazası olduğunu unutmamak lazım.  

RESMİ ANLATI, OKULDAKİ İŞLEYİŞİ MERKEZİYETÇİ, OTORİTER VE HİYERARŞİK KONUMLANDIRIRKEN, ÖĞRENCİLERİN ELEŞTİREL DÜŞÜNMESİNİ BEKLEMEK GERÇEKÇİ DEĞİLDİR

Eğitim kurumlarımız neden düşünen, sorgulayan, üretken ve ahlaki yönleriyle donanmış bir insan profili yetiştiremiyor?

Herkese standart bir programın dayatıldığı insandışı bir düzenden bahsediyoruz. Fiziksel yapı, ilişki, işleyiş insani olmadığı gibi büyük çoğunlukla öğrencilerin fiziksel, sosyal, duygusal ve bilişsel gelişimlerini destekleyen bir hüviyetten de yoksundur. İlişkinin, işleyişin, kurgunun insani olmadığı yerde öğrencilerin gelişip serpileceğini düşünmek, eleştirel düşünen, sorgulayan, alternatif arayışların peşinde koşan bir performans göstermelerini beklemek akla ziyandır. Zira böyle bir şey fiilen engellenmiştir. Bir takım derslerin işleyişinde bir takım doğruların klişeleşmiş şekilde aktarılmasından ziyade ilişkide, işleyişte öğrencilerin, ailelerin veya toplumun nasıl konumlandırıldığı önemlidir. Toplum nasıl ki devlet nezdinde şaibeli olmaktan kurtulamamışsa öğrenciler de saygı gösterilmesi gereken kişi(lik)ler olmaktan ziyade sistem nezdinde içeri alınıp şekillendirilmesi gereken pre-vatandaşlardır. 

Bütün bunlara rağmen elbette okul içinde yapılıp edilen şeyler çok önemlidir. Okulların fiziki şartları, teknik donatıları, öğretmen niteliği, ders araç-gereçleri, sistemin işleyişi, kademeler arası geçişler, merkezi sınavlar,  vs. Sayılamayacak pek çok başlığı burada sıralamak mümkün. Her bir başlığın sistemin işleyişine ve yetiştireceği insan profiline etkisi var ve bu yüzden her bir başlık anlamlıdır. Ancak ehem-mühim dengesini iyi ayarlamak ve sistemi ait olduğu bağlama ve tarihsel sürece oturtmak gibi bir zorunlulukla karşı karşıyayız. Bunu yapmadığımız taktirde bu yıl da olduğu gibi öğrenci kıyafeti, okul zili gibi başlıklarla bir eğitim konuşması yaptığımızı düşünebiliriz. Oysa çok kritik ve hayati iki temel mesele karşımızda duruyor. Birincisi hayatiyetini ısrarla sürdürdüğümüz mevcut zorunlu-kitlesel eğitim formu kendisini var eden koşulları yitirmiş ve düşünen, sorgulayan ve ahlaki donanımlara haiz profiller yetiştiremeyecek durumdadır. 19. Yüzyılın şartlarında varlık bulan bu yapının siyasal, ekonomik, bilimsel-felsefi ve teknolojik dayanaklarının tümünde köklü bir kırılma yaşanmıştır. Hayatın ritmi ve dili ile mevcut formun niteliği arasındaki mesafe uçuruma dönüşmüş durumdadır. Bu basit bir tespit olmanın ötesinde hayati önemdedir. 

Resmi anlatı, toplumu her türlü ideolojik ve baskı aygıtıyla sıkıştırırken, okuldaki işleyişi bile merkeziyetçi, otoriter ve hiyerarşik olarak konumlandırırken aynı zamanda öğrencilerin dünyaya açık, eleştirel düşünmesini beklemek gerçekçi değildir.

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Whatsapp Destek
1
Whatsapp Destek Hattı
Üyelik işlemleri için Whatsapp iletişim hattımız