FETÖ analizleri neyi perdeliyor?
15 Temmuz ihanet kalkışmasının ardından 2,5 ay geçti. Bu süre zarfında milletçe herkesi dinledik. Siyasetçiler, gazeteciler, askerler, polisler, hukukçular, ilahiyatçılar… Her telden her meşrepten kişi bize FETÖ’yü anlatıp durdu. Yapılan yorum ve değerlendirmeler önümüzdeki sürecin ne kadar sancılı ve zor geçeceğinin kanıtı adeta. FETÖ çoktan magazinleşti, eski müntesiplerin egzantrik anlatımları üzerinden kamuoyunun merak duygusu gıdıklanıyor. FETÖ’nün gizemli ve çok katmanlı “kötü” doğası kâh Gülen’in karanlık ve anormal kişiliği kâh örgütün mesiyanik düşünsel-ideolojik karakteri üzerinden anlatılıyor. Şüphesiz yaşadığımız hadisede Gülen’in kişiliği ve FETÖ’nün mesiyanik düşünsel-ideolojik karakterinin etkisi vardır ve bunların eleştirilmesi, açığa çıkarılması geç kalınmış olsa da önemlidir. Ancak şu da unutulmamalıdır ki bugün FETÖ üzerine çevrilen projektör, başka yapıya kaydırılsa orada da pek çok karanlık kişilik ve ezoterik-mesiyanik düşünce rahatlıkla görülecek. Hatta bu şekilde olan pek çok kişi ve yapı 15 Temmuz gecesi ihanet kalkışmasının püskürtülmesinde takdire şayan mücadele de verdi. O halde meseleyi sadece bu dinamiklerle açıklamak, buradan hareketle bir anomali heyulası oluşturup geride kalanları perdelemek, temize çıkarmak nasıl oluyor? Meselenin her şeyiyle kendi nev-i şahsına münhasır olduğu izlenimi uyandırmak, FETÖ’nün iç ve dış bağlantılarını buharlaştırmak, önemsizleştirmek neyin nesidir? Neden benzer akıl, mantık ve kişilikte olanlar değil de bütün enerji bu yapıda ve bu şekilde tüketiliyor? Bir diğer anlamlı soru neden benzer kişilik ve karakterde olan yapılar böyle bir girişimde bulunmadı? Veya bulunmadılar mı gerçekten? Veya sıra dışı bir kişilik ve mesiyanik bir düşünsel dinamik birleşince eylemliliğin bu olması mukadder mi? Bunlar önemli ve yüzleşmemiz gereken sorular.
Diğer taraftan psikoloji uzmanları, psikiyatrlar, sosyal psikologlar örgütteki insanların bağlılıklarını, bireyselliklerinin gelişmemişliğine bağlıyorlar. Çok mantıklı ve açıklayıcı bir gerekçe gibi görülüyor. Oysa bu ve benzer klişelerin elden geçirilmesinde, başka örneklerle karşılaştırmalı yapılmasında gereklilik yok mu?
Örneğin bugün FETÖ kapsamında işten atılan hâkim ve savcılarda bireysellik yoktu da Genelkurmay Orbay Salonu’nda irtica brifingleri alan yargı mensuplarında mı vardı? Ayakta elleri patlarcasına alkış tutan yargı mensuplarının, akademisyenlerin, basın mensuplarının, rektörlerin mi bireysellikleri gelişmişti?
Meydanlara çıkıp “Ordu Göreve!” pankartları ile yürüyen kültürel sermayesi güçlü, akademik payesi yüksek insanlar mı bireyselleşmişlerdi? Bugün görmezden geldiğimiz ancak hafızalara not edilen, 15 Temmuz gecesi askeri şakşaklayan nezih semtlerimize bireysellik uğramamış mıydı?
Bu muhayyel bireysellik nerede, kimde ete kemiğe bürünüyor Allah aşkına? Bugün kişilik ve siyasetiyle FETÖ’den farksız olan pek çok yapı neden aynı eylemliliği ortaya koymuyor? Kişilik parçalanması yaşayan, olduğu haliyle ortaya çıkmaktan imtina eden, dolayısıyla kamusal ve özel gündemleri olan insanlar nerelerden nasıl türediler? Hangi saikler böyle bir manzaraya sebebiyet verdi?
Bu açıdan 15 Temmuz kalkışmasını mesiyanik örgütlenme ve depresif bir kişilik üzerinden inşa edilmiş ezoterik masallarla geçiştirmek yerine hem bu yapının emperyal siyasetteki konumuna hem de böyle bir yapıyı mümkün kılan siyasal-kültürün doğasına bakmamız icap ediyor. 15 Temmuz hadisesinin şaşkınlığıyla FETÖ’yü gulyabanileştirme telaşı, kendimizi görme, kendimizle yüzleşme fırsatını buharlaştırıyor. Klişelerin kolaycılığında konformizmimize ve muhtemel kalkışmalara davetiye çıkarıyor.
Halil Cibran ne güzel söylüyor oysa “Nasıl bir yaprak, ancak bütün ağacın sessiz bilgisi ve isteği olmadan, sararamazsa suç işleyen de topunuzun gizli isteği olmadan o suçu işleyemez.”