KILIK KIYAFET DÜZENLENEBİLİR Mİ?

Ali Aydın
Özgür Eğitim-Sen Genel Sekreteri Tüm Yazıları
01.03.2017
A+
A-
Paylaşın

Yeni yönetmelik ile MEB’e bağlı okullarda –ki MEB’e bağlı olmayan okul neredeyse yok- uygulanan tek tipçi uygulama en azından tekrar gündeme gelmiş oldu. Yayımlanan yönetmelik ile eğitim-öğretim sisteminin despotik alanlarından birisine müdahale edildi. Yıllardır tek tipçi-dayatmacı bir anlayışla insanların bedenleri üzerinde uygulanan kaba militarist bir şiddet olan kılık-kıyafet uygulamasında bir hafifleme oldu. Devletin kılık-kıyafet uygulaması üzerinden toplumsal cinsiyet inşacılığına sahne olan bu uygulamanın yumuşatılmış olması mevcut şartlar içerisinde olumlu bir adım olarak nitelenebilir. Ancak yönetmeliğin gerek içeriği gerekse dayandığı mantık ciddi sıkıntılarla malȗldür.

Eğitim-öğretim kurumları gerek sundukları eğitim-öğretim içerikleri gerekse yapıları itibariyle toplumsal gelişim ve değişim karşısında tutucu bir direnç odağı olmaktan öte bir rol üstlenememektedirler. Eğitim-öğretim kurumları öğrencilerin dolayısıyla toplumun hâlâ her yönüyle şekillendirilmesi gereken basit bir nesne şeklinde algılanıp en basit eylemliliklerine müdahalenin esas alındığı yapılanmalar olmaktan bir an önce çıkartılmalıdır. Kılık-kıyafet düzenlemesine ilişkin yapılan tartışmalar ve bizzat düzenlemenin kendisi yukarıda resmettiğimiz bugünkü mevcut duruma ilişkin tespitimizi maalesef doğrulamaktadır.

Kılık-kıyafet yönetmeliğine ilişkin tartışmalar ve bu tartışmalara katılan tarafların tutumları göstermektedir ki neredeyse hemen hemen her kesim yasakçı bir bilinçaltı ile malȗldür. Zira tartışmaya katılan taraflar, kılık-kıyafete ilişkin bir düzenlemenin meşruiyetini tartışmamakta, bireyin son derece kişisel bir tercihinin tepeden bir buyruk ile sınırlandırılmasını konu etmemektedirler.  Düzenlemenin mağdurları bile kendi mağduriyetlerinin giderilmesi talebi dışında düzenlemenin kendisini sorgulayıcı bir söylemi dile getirmekten uzaktırlar. Oysaki kılık kıyafete ilişkin düzenlemeler en başından beri pratik bir gerçeğe değil sübjektif bir kurgusal mantığa dayanmaktadır. Yönetmeliğin eksikliklerine vurgu yapanların ve kılık kıyafet serbestîsinin alanın genişletilmesini savunanların da gözden kaçırdıkları nokta, kılık kıyafet düzenlemelerinin içeriğine yapılan itirazların, düzenlemenin varlık sebebini ve keyfiliğini sorun etmeden “düzenlemeyi” tersinden meşrulaştırmasıdır.

Televizyon programlarında uzman ve pedagog sıfatı ile söz alan ve artık geçmiş yüzyılın şablonları üzerinden toplumun gerçeğine aykırılık arz eden bugünkü görüntüyü meşrulaştırmak için dil döken zevatın “uzman” ya da “pedagog” olmalarının bu tartışma itibariyle kendilerine fazladan getireceği bir haklılık söz konusu olamaz. Özgürlüğün, uzmanın “uzmanca” önerileri ve kurumun verdiği kadarıyla tüketilmesi gereken bir şey olduğu düşüncesi tam da modern dönemde okulun ve okullaşmanın temel hedeflerine uygun bir durumdur. Bu durum aynı zamanda kişinin hareket etme yeteneğini dumura uğratarak iradesini felç eden bir yabancılaşma yaratır. Bu ise en katı otorite biçimi olan “içselleşmiş otoriteyi” tahkim eder.  Bilimlerin modern iktidar ile birlikte baskı ve tahakkümü meşrulaştırmanın aracı kılınışı modern bilimin gelişimini ve tarihini bilenlerce malȗmdur. Bilimin saygınlığı olacaksa bu, mevcut uygulamalar ile gerçeklik arasındaki kopukluğun ve uyumsuzluğun açıklamasını yapabilmesi ile mümkün olacaktır.

Mesele, yönetmelikte neyin olduğu yahut neyin olmadığından ziyade; toplumu oluşturan bireylerin üstlerine başlarına çeki düzen verilmesi ve bir kılığa sokulması gereken kişiler olarak algılanmasının ürünü olan her türden düzenlemenin varlığının hâlâ tartışma dışı tutuluyor olmasıdır. Düzenlemeleri içerik yönünden zenginleştirmek yahut sınırlarını esnetmeye çalışmak kılık kıyafete ilişkin düzenlemelerin varlığını konu etmemek bakımından karşıtını da yandaşını da aynı yerde buluşturabilmektedir. Konunun fay hattı da burasıdır. Zira tarihsel ve siyasal bir kavram olarak iktidar, modern dönemde geçirdiği evrim ile nüfusun denetimi ve yönetiminde sadece bedenleri kontrol etmeyi yeterli görmemiş, zihinlerin de kontrolünü hedef almıştır. Zorunlu eğitimin yaslandığı temel nokta, kurgulanışı ve uygulanışından beri hep burasıdır. Dolayısıyla çoğu yerde, eğitim-öğretim faaliyeti adeta bir kültürel istila aracı olarak iş görmüştür.

Eğitim-öğretim kurumlarını, ötekine/farklı olana kapama ya da eğitim-öğretim kurumları üzerinden öteki üzerindeki kontrolü sürdürme çabası; ancak düşüncenin içe kapanarak dogmatik bir uyku haline geçişini garanti altına alır. Dolayısıyla farklı yaşam biçimlerini norm üzerinden kolonize etmeye çalışmanın rasyonalitesi de yoktur. Kendi kategorileri üzerinden yaptıkları analizlerle sürekli kendilerini doğrulayan katı ideolojik konumlanışların toplumu ve toplumun değişim hızını kavrayamayışlarının nedeni de budur. 

Kontrol mekanizmalarının muhayyel düzen arayışına hayatiyet kazandırdığını varsayarak ve zihin konforunu riske sokacak her türden karşı görüşe ve ileri sürülen delile kendini körleştirerek gelinen nokta, kendini kandırmaktır. Büyük bir kandırmacanın gönüllü tüketicisi olmak yerine düzenlemelerin dayanağı olan mantıksal yörüngeye itiraz ederek tanımlayıcı, sınırlandırıcı, norm koyucu buyurma pratiklerini tartışmaya açmak özgürleştirici bir imkân sunacaktır.

Bugün hayatı bütünüyle okullaştırmak yerine okulu hayatın gerçekleriyle buluşturmak elzemdir. Başından beri hayatın gerçekliğini istenen bir forma sokmanın aracısı haline getirilen eğitim-öğretim kurumlarının bir kontrol mekanizması olmaktan çıkarılarak, toplumun gerçeğiyle kavgalı görüntüsünün sona erdirilmesi gerekmektedir. Bedenlere ve zihinlere giydirilen üniformaların çıkarılarak, tüm forma sokma biçimlerinin reddi özgür bir toplumun imkânı olacaktır.

Taraf/05.12.2012

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Whatsapp Destek
1
Whatsapp Destek Hattı
Üyelik işlemleri için Whatsapp iletişim hattımız