Nabi Avcı Farkı
Geçen hafta bu köşede, “Sayın Nabi Avcı’ya Çağrımdır” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Yazının gazetede yayımlandığı gün, Milli Eğitim Bakanlığı İnsan Kaynakları Genel Müdürü Sayın Hamza Aydoğdu beni aradı. Son derece nazik üslubu ile yazıda dile getirdiğim hukuksuzluk ile ilgili olarak Sayın Bakanın teessürlerini iletti. Kendisine bizzat talimat vererek behemehâl söz konusu hukuksuz uygulamanın sona erdirilmesini istediğini söyledi. Konu üzerinde çalıştıklarını neticeyi en kısa sürede bizzat tarafıma ileteceğini belirtti. Söylediği gibi aynı günün akşamında beni tekrar arayarak Ankara Yenimahalle İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne şube müdürü olarak atanan lakin göreve başlama usul ve esasları dikkate alınmadığı için mağdur edilen Numan Cengiz’in Yenimahalle İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde görevine verildiğini söyledi.
Bu vesileyle, çağrımıza mukabele eden, müdahalesi ile bir mağduriyeti sona erdiren, yazının yayımlandığı gün Genel Müdürü bizzat görevlendirerek dikkatini, rikkatini tek bir personelinin bile yaşadığı mağduriyetten esirgemeyen Milli Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı’ya teşekkür ediyorum. Devasa büyüklükte bir organizasyon olmasının yanında, personel sayısı itibariyle de Türkiye’nin en büyük bakanlığı olan Milli Eğitim Bakanlığı’nın Sayın Nabi Avcı gibi hassasiyet, özen ve itina sahibi birisine emanet edilmiş olması ülke için büyük bir kazanım. Bu olay vesilesiyle benim bizzat şahitlik ettiğim süreçte hissiyatım bu oldu. Sayın Bakanımıza olan inancımızın gösterdiği hassasiyet ile teyid edildiğini görmek şahsen en çok yazının müellifi olarak beni memnun etti. Yine bu vesileyle yazıda sözü edilen husus ile ilgili olarak Sayının Bakanın hassasiyetini, benimle yaptığı görüşmelerde ilgi ve alakası ile hissettiren Milli Eğitim Bakanlığı İnsan Kaynakları Genel Müdürü Sayın Hamza Aydoğdu’ya teşekkür ediyorum.
Bununla birlikte bu mesele üzerinden bir şekilde ‘başkanın adamları’ durumu ile karşı karşıya olduğumuz gerçeğini de Sayın Bakanın dikkatlerine sunmak mecburiyetini hissediyorum. Zira kendi hassasiyeti, özeni, dikkati ve bireysel müdahalesi olmadığında işlerin keyfilik üzerinden yürütülebiliyor olmasının getirdiği netameli bir durum var karşımızda. Önceki yazımda dile getirdiğim gibi ilçe milli eğitim müdürünün tasarrufunun merkez atama dairesine kadar iltifat görmesi son derece üzüntü verici ve düşündürücüdür.
Bir taraftan Sayın Bakan’ın şahsında özen, itina, sağduyu ile belirli ilke ve değerlerin gözetilmesi çabası sergilenirken aynı çabayı hayata geçirmekle yükümlü olan alt kademelerde, başka kanallar açılarak söz konusu özeni, itinayı, sağduyuyu, ilke ve değerleri aşındıran pratikler boy vermektedir. Üstelik cesaret düzeyi yüksek bir şekilde.
Ak Parti’nin sistemin dönüşümü, ilke ve değer eksenine oturtulması, bürokrasinin yeni yönetişim anlayışı temelinde hakkaniyetli, adil, öngörülebilir, şeffaf ve ehliyet-liyakat ilkelerini gözetecek bir nitelikle yapılandırılması mücadelesinin kundaklanıyor olması irdelenmeye muhtaçtır.
Bir kez daha görülmektedir ki kale kapıları içeriden açılmakta, ihanet şebekeleri sadece dışarıda mevzilenerek yol almakta değiller. Özellikle son beş yılda yaşanan gelişmeler açıkça şunu göstermiştir ki AK Parti’nin asıl mücadele odağı dışarıdan ziyade, içerisi olmalıdır. Başkalarının yapıp ettiklerinden daha önce içeride ne yapıldığı, nasıl yapıldığıdır asıl mesele. Zira sadece Milli Eğitim Bakanlığı’nda değil tüm bakanlıklarda, bakanlık bürokrasisinin uygulamada ortaya koyduğu performans sadece Sayın Bakanlara değil tüm partiye ve camiaya da teşmil edilmekte, dolayısıyla yapılan yanlışın faturası kişisel tasarruflarda bulunan şahıslara değil tüm partiye çıkmaktadır.
Burada, Bakan merkezli merkez teşkilatın iyi niyet, sağduyu ve itinası üzülerek belirtmeliyim ki geçen haftaki yazıya konu ettiğim olayla da ispatlandığı şekilde alt kademelerin kontrolsüzlüğü ile heba edilmekte, göz ardı edilmekte, dikkate alınmamakta. Dost acı söyler, eleştiriyi; açığını yakaladık, fırsat bu fırsat ilkesizliğinden değil, birbirinize hakkı ve sabrı tavsiye edin duyarlılığından, yapılan yanlışları gördünüz de niye uyarmadınız iş işten geçmişliğine düşmeden yapıyorum. İyi yaptığınıza iyi, kötü yaptığınıza kötü demek varoluşumuzun, ahlakımızın ve sizi önemsememizin vazgeçilmez gerekliliğidir.
Bu açıdan yaşanan bu bireysel hadisenin sisteme, sistemin işleyişine ilişkin bir takım uyarıları barındırdığını görmeliyiz. Sistemin bütün halinde, ilke ve değerler ile özen ve itina gösterilen hususlar konusunda dikkatinin çekilmesi, yanlış yapanların ise hak ve adalet uyarınca hesaba çekilmesi zaruridir. Aksi takdirde seslerini duyuramayan kişilerin, Bakan ve çevresine ulaşma imkânı olmayan kimsesizlerin mağdur edildiği bir sistem kimseye yar olamayacağı gibi hem bu dünyada hem öte dünyada mevki makamları dolayısıyla hesaba çekilecek olanlara fatura edilecektir, nitekim de fatura ediliyor. Bir ilçede yapılan yanlışın yankısı, Türkiye semalarında Bakan, Ak Parti yanlış yaptıya dönüşüyor. Yapılan yanlışın sorulmayan hesabı, Bakan, Ak parti bunları yapıyor diye yankılanıyor. Tıpkı kelebek etkisini anlatmak için verilen örnekte olduğu gibi.… Vesselam.