Bu sene havalar güzel olsun!
Cumhurbaşkanı Meclis’te yemin etti ardından yeni kabineyi açıkladı. Uzun bir süredir devam edegelen sistem değişikliği mevzusu da bir anlamıyla hitama erdi. Yeni sistemin sorunlarımızı çözeceğine ilişkin vaatlerin sınanacağı günlerdeyiz artık. Söz bitti şimdi icraat zamanı. Açıklanan kabinenin ne yapacağını şüphesiz bekleyip göreceğiz. Ancak kabinede yer verilen iki isme dikkatleri çekerek ilgili olduğum alan üzerinden memleketin özellikle de muhafazakâr camianın nasıl keyfe keder bir tutum içerisinde olduğunu dile getirmem gerekiyor. Bu dile getiriş bu sayfada müteaddid kereler mevzunun siyasetin-devletin ötesinde sivil bir ilgiyi-alakayı-emeği ve özeni gerektirdiğini söyleyen birisi olarak üzerimde vazife. Peki, nedir bu keyfe keder tutum alış?
Kabinenin açıklandığı güne değin camianın ağzı laf yapan her evladı, neredeyse ağız birliği etmişçesine eğitim ve kültür alanına vurgu yapıyor. Alanın yerli ve milli ve önümüzdeki dönemin medeniyet değerlerimizle bağlantılı bir inşa ve ihya dönemi olacağı dile geliyor. Güzel! Bu beklentide de bu istekte de bir sıkıntı yok! Ancak bu beklentinin/isteğin ‘bu sene havalar güzel geçsin’ temennisinden farklı olması için bir takım ön hazırlıklarımızın olması gerektiği, o hazırlıklar olmazsa bu tarz bir söylemin kendimizi kandırmaya, sorumluluk kaçkınlığına, kendimize kurduğumuz bir tuzağa dönüşeceği ortada. Ağzımızdan çıkanı kulağımız duymaz, söylediğimiz lafın ne olduğunu, neye değdiğini veya değip değmediğini kestiremezsek, bu laf ola beri gele kabilinden maksat gönüller hoş olsun modunun bizi tatlı bir rehavette çürümeye mahkum edeceği süpriz olmasa gerek. Nitekim sözün şehvetine kapıldık, yaralı duygu dünyamızın okşanmasına kaptırdık kendimizi. Ancak her güzel rüyanın, her tatlı hayalin bir sonu var. Kabine açıklandı ve gerçeğin çölündeyiz artık.Karşımızda yerli ve milli, tarihsel müktesebat-medeniyet inşası söylemiyle ilişkisi zor kurulabilecek yeni MEB Bakanı ile kültürel iktidar, yerli ve milli kültür, milli kültür politikalarına ünsiyeti ve vukufiyeti tartışmalı yeni Kültür ve Turizm Bakanı var. Bu tespitlerimden şu anlaşılmasın: Yeni kabinede öyle insanlar olmalıydı ki; onların azim ve kararlılığıyla yerli ve milli, medeniyetimizin kök değerleriyle taşmış gençler okullarda yetişebilsin! Kültür ve Turizm Bakanlığı marifetiyle yürütülecek kültür politikaları, içimizde ukde olan kültürel iktidar mevzumuzu hal yoluna koysun, milli kültürümüze musallat olan muzır fikirler, yabancı yoz kültür kapı dışarı etsin! Kısacası Kültür ve Eğitim bakanlıklarımız üzerinden devletimiz bizi arzu ve beklentileri, ilke ve değerleri doğrultusunda bir güzel formatlasın! Yüzyılları bulan bu kronik yapımıza neşter vursun, mucizevi dokunuşuyla asırlık sorunumuzu çözüversin!Kabinede görev alan veya görev alması gereken ‘şu veya bu olamalıydı!’ tarzında kişilerden-şahıslardan bahsetmiyorum. Derdim öyle bir şey de değil. Dikkat çekmek istediğim husus şu: Eğitim ve kültür faslında duygu dünyamızı okşayan yuvarlak lafların dışında ne var! Mevcut kültürel iktidarı yapıbozuma uğratacak devlet destekli hangi enstrumanların peşindeyiz? Böyle bir şey olur mu? Kültür ve Turizm Bakanlığı; çözülen, aşınan kültür dünyamızı-değer dünyamızı günyüzü görmemiş ve ferdi vahidin duymadığı hangi sihirli formülleriyle ihya ve inşa edecek? Eğitim faslında emekle, gayretle hangi gündemi besledik ki şimdi bu gündemin ete kemiğe bürünmesini istiyoruz? Hangi başlığı, konuyu mevzu ettik, gündem ettik ki onun semeresini almaya çabalıyoruz?
Her yeni dönem yeni bir başlangıç, ümit beslememiz için bir fırsat. Türkiye’de teknik-sistem kaynaklı problemlerin olduğu elbette söylenebilir. Ancak bazı hususların da teknik-sistem ötesi bir durum arzettiğini görmezden gelemeyiz. Eğri oturup, doğru konuşacağız. Eğitim problemimiz Osmanlı’dan tevarüs eden problem. İmparatorluk yıkıldı, Cumhuriyet’e geçtik. Cumhuriyet içerisinde de neredeyse ikinci büyük kırılmayı yaşıyoruz ve eğitim hâla temel problem alanımız. Hâkeza kültür mevzusu da aynı şekilde. Osmanlı eğitim yapılanmasını medreselerin ezberciliği üzerinden mahkum etme kolaycılığına kaçan Cumhuriyet, bilim ve aydınlık havarileri üretme iddiasıyla konumlandırdığı okullarını kendisi varlığının gerekçesi olarak gördüğü aynı ezberciliğin odağı olmaktan kurtaramadı. Cin olmadan adam çarpmaya kalkanların kendileri gerçeklik tarafından çarpılırlar. Çok açık ve net söylüyorum: Türkiye’de henüz açılmış bir eğitim faslı yok. Toplumsal hayatımızın klişelere terk edilmiş, gerçeklikten kopuk ezberlerle tıka basa doldurulmuş bir alanından bahsediyoruz. Teknik, toplumsal yaşamın tüm diğer alanlarından yalıtık şekilde mekanik şekilde işleyen bir veri aktarım istasyonu zannediyoruz eğitimi. Gerekli ayarlamalar yapıldığında istenen kıvamda insanların mamul ürün şeklinde çıkabileceği bir seri üretim bandı varsayıyoruz eğitimi. Eğitim ve kültür işinin öncelikle iklim işi, hal işi olduğunu kavramayanlar tarihin karanlığına gömülen simyacılar gibi olmadık bir hayalin peşinde kendilerini tükettikleri gibi bizi de tüketiyorlar.Bu işin yaptığımız gibi sipariş usulüyle, MEB’in ve devletin uhdesine ve insafına terketmeyle olmayacağını görelim. İnşallah söylem ile kabine arasındaki uyumsuzluk bu gerçeği görmemiz için bir fırsat olur. Tekrar ediyorum: Camianın talep ve beklentisi ile pratiği arasında uyumsuzluk var. Meseleye yaklaşımda, meseleyi kavrayışta sıkıntımız var. Siyasetle kurduğumuz ilişki de sıkıntı var. Mevcut düzeneğin ne tür amaçlılıklarla, hangi paradigmayla, nasıl bir sosyal-siyasal ve ekonomik zeminle ililntili olduğunu deşifre etmeden konuşuyoruz. Bu enstruman ile gerçekleştirmek istediğimiz ‘şey’ arasındaki genetik uyumsuzluğu görmüyoruz. Görmek istemiyoruz. 200 yılı bulan bir alışkanlığı üstelik sonuçlarını defalarca gördüğümüz bir alışkanlığı sürdürerek güzel günler göreceğimizi bekliyoruz. Yıllar önce İsmet Özel’in altını çizdiği şu çarpıcı uyarıyı dile getirerek bitireyim: ‘Eğer Türkiye’de İslami değerlerin belirleyici olduğu bir toplum düzeni tesis edilebilecekse, bunun siyasi iktidar değişikliğinden çok, Müslümanların böyle bir toplumun gerçekleştirilebilir olduğunu sosyal alanda gösterme yeterliliğine ulaşmalarına bağlı…’