Özgür Eğitim-Sen

Abdulbaki Değer İmam Hatip Okulları ve Din Eğitimi Hakkında Ufuk Açan Değerlendirmeler Yaptı

16.06.2017
A+
A-
Abdulbaki Değer  İmam Hatip Okulları ve Din Eğitimi Hakkında  Ufuk Açan Değerlendirmeler Yaptı
Paylaşın

Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer Hayrettin Karaman’ın “‘Medeniyetimizin okulları İmam Hatipler' başlıklı yazısına atıfla İmam-Hatip Okulları ve din eğitimi üzerine çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Değer, “İslami kesimin gerçekten medeniyet okulları şeklinde bir derdi ve köken arayışı varsa o zaman çözümü 70 yıl öncesinin kısır koşullarında değil tarihsel derinliğinin engin ufuklarında aramalıdır.”, dedi. İmam Hatip’ler özelinde din eğitiminin bürokrasinin sorumluluğuna terk edilemeyeceğini belirten Abdulbaki Değer, bu meselenin bürokrasinin boyunu da hayli aştığını belirterek sivillik vurgusu yaptı.

 

Genel Başkanımız Abdulbaki Değer’in ‘Tatar Çölü’nde ‘Barbarları Beklerken’ veya din eğitimi başlıklı yazısının tam metni :

 

Hayrettin Karaman hocanın geçenlerde yazdığı ‘Medeniyetimizin okulları İmam Hatipler' yazısı bana Dino Buzzati'nin ‘Tatar Çölü' romanı ile ünlü şair Kavafis'in ‘Barbarları Beklerken' şiirini hatırlattı. İkisi de yaşam akışlarını bilinmeyen düşmanın olası taarruzuna karşı korumaya çalışırken kendi gerçekliğini yitiren, atıl kalan, yapması gerekeni yapamayan ve koruyorum derken yitiren, yitip gideni fark etmeyen insanların durumunu anlatıyor. Elbette çoğumuz korumak zorunda olduğumuz hissiyatıyla hareket halindeyiz. Çoğumuz eldekini muhafaza etmeyi, koşullar zorluyorsa müdafaa etmeyi ve mümkünse tahkim etmeyi büyük bir onur sayıyoruz. Bu yöndeki bir mücadeleyi büyük bir mükâfat, herkese nasip olmayan bir saadet addediyoruz.

 

Çoğumuz elimizdekini almaya gelecek muhayyel düşmanın tehditlerine odaklı halde surların ötesine kilitlenirken elimizdekinin ne olduğunu, sadra şifa olup olmadığını veyahut geliştirmeye, zenginleştirmeye, çeşitlendirmeye ihtiyaç olup olmadığını göremiyor, değerlendiremiyor, öyle bir ihtiyaç hissetmiyor. Hayrettin Hoca'nın yazısı bana bu yönüyle yukarıda belirttiğim romanı ve şiiri hatırlattı. Dışardan gelecek bir düşmanın, tehditkâr dışarının olması yönüyle çağrışım yapmadı. Konumlanışları, ilişki biçimleri, pozisyon alışları benziyor. Roman ve şiir, dışarda olduğu varsayılan tehdit üzerinden eldekini korumaya götüren özensizliği, hayatı askıya almayı, dondurmayı işlerken din eğitimi alanında da hem Hayrettin Hoca'nın yazısı(yaklaşımı) hem camianın konumlanışı kısır koşullarda güç bela dönemin tek parti zihniyetinden bir taviz hükmünde koparılan formu gerekli-yeterli tek form olarak görerek aynı özensizliği, hayatı askıya almayı ve talep ve beklentileri ile donmayı getiriyor. Konu netameli olsa da, yaralı bir hafızanın korumasına alınmış olsa da mevzuyu eleştirel bir gözle değerlendirme zaruretimiz var.

 

Öncelikle şunu unutmayalım; sadece insanlar yaşama tutunma mücadelesi vermiyorlar. Dönemler, atmosferler, tecrübeler de yaşamak için mücadele veriyorlar. İnsanların zihinlerine, hafızalarına asılarak, yerleşerek, yapışarak, iz bırakarak geleceğe uzanma arayışındalar. Kendimizi bu tecrübelerin, bu hafızanın, bu iklimin vesayetine hatta esaretine bırakıp bırakmayacağımızın bir göstergesi niteliğinde bu gün din eğitimi mevzusu.

 

Bu okulların çileli kuruluş öyküsü herkesin malumu. Kuruluşunda büyük emek ve gayret sarf eden rahmetli Celalettin Ökten hocanın sancılı serüvenini de bilen bilir. Tek Parti döneminin alana ilişkin tahripkâr sonuçlarını bir itirafname niteliğinde olan Cumhuriyet Halk Partisi VII. Kurultayı tutanaklarına da bakılabilir. Dolayısıyla İmam-Hatip okullarının hangi badireler atlatıldıktan sonra kurulduğunu, hangi badireleri atlayarak bugüne ulaştığını ve milletin hafızasında nereye oturduklarını da biliyorum. Tam da bu bilme dolayısıyla eleştirel bir gözle alana bakmamız zaruretinde ısrar ediyorum. Bu bilme nedeniyle tek parti döneminin kısır koşullarında, çorak ikliminde ürettiğimiz bu formu günümüz koşullarında yeniden ele almayı zorunlu görüyorum. Yeniden ele almak demek illa bu formun değiştirilmesi veya kaldırılması değil. Esas mesele bugün bu formla toplumun-camianın iktifa edemeyeceği hususudur.

 

İmam Hatip Okulları için mutlak surette Tevhid-i Tedrisat'ın kısıtlayıcılığını aşan ufkumuzun, talebimizin olması lazım. Hayrettin Hoca,  medeniyetimizin okulları olarak bahsediyor ancak İmam-Hatip okullarını günümüz dünyasının ihtiyaçları doğrultusunda zenginleştirmek gerekiyor. Korunması, teşvik edilmesi okullarımızı büyütüyor belki ancak TEOG puanları üzerinden yapılan karşılaştırmalardan ziyade meseleyi daha geniş ve derin ele almak mecburiyetimiz var. Dün bürokrasiye, iş hayatına, kültür-sanat çalışmalarına erişim engeli olan bir toplumsal kesimin toplumsal bir asansör işlevi de gören eğitim mekanizması üzerinden ‘dindar kaymakam', ‘dindar vali', ‘dindar mühendis' vs. gibi motivasyonlarla yol almasında bir tuhaflık yoktu. Tuhaflık aradan geçen 70 yılın ardından hala meseleyi bu şekilde kavrıyor oluşumuz, aradan geçen süreye rağmen motivasyonu, ufku ve vizyonu hala 1950 öncesinin iklimi ile sınırlandırıyor oluşumuzdur.

 

Bu vahim bir tablodur, bunun bedeli mutlak surette ödenecektir. Sessizlikle her şey tıkır tıkır işliyor görüntüsü vererek birbirimizi aldatmayalım. Herkesin birbirine ‘işler yolunda' diye oyalamasının gideceği yer çürümedir, dirençsiz, kifayetsiz kalmadır. Hayrettin Hoca'nın tüm iyi niyetiyle yaptığı yönlendirme ve yönlendirmenin mahiyeti maalesef camiadaki konumundan dolayı sınırlayıcı-sınırlandırıcı bir işlev görmektedir.

 

İmam-Hatip okulları normal okullar vs. hepsi daha nitelikli hale getirilsin, bunun için çalışılsın. Ancak İslami kesimin gerçekten medeniyet okulları şeklinde bir derdi ve köken arayışı varsa o zaman çözümü 70 yıl öncesinin kısır koşullarında değil tarihsel derinliğinin engin ufuklarında aramalıdır. Böyle bir iddiası ve arayışı var ise geleceğin sınırsız olumsallığına yönelmelidir. Mevcuda kanaat getiren çekingenlik yerine mevcudu alternatiflerle yenilemenin atılganlığıyla yol almalıdır.

 

Din eğitimi modern eğitimin anakronik bir yapıya dönüşen kitlesel eğitim formu üzerinden de verilebilir. Ancak sosyolojik gerçeklik ve din-toplum ilişkisi ve şüphesiz bu ilişkinin günümüz koşullarındaki niteliği, ciddiyetle ele alınacak ise, kitlesel olmayan formların üretimini icbar ediyor. Belki tekrar maarif, talebe gibi kelimelerin etimolojisine bakabiliriz. Zira din eğitiminde gerçek anlamda sivil bir ‘özel eğitim' arayışına ihtiyaç var. Bunun MEB'e bırakılmayacak kadar mühim ve hayati olacağını görmemize ihtiyaç var. Bu eğitimin ifasının bürokratik bir sorumluluk olmadığını ve bürokratik aklın birkaç gömlek üzerinde olduğunu görmemize ihtiyaç var.

 

Abdulbaki DEĞER

Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı

 

 

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Whatsapp Destek
1
Whatsapp Destek Hattı
Üyelik işlemleri için Whatsapp iletişim hattımız