Ali Aydın Yeni Ruhbanları Yazdı

Özgür Eğitim-Sen Genel Sekreteri Ali Aydın bugün Milat Gazetesi’ndeki köşesinde çarpıcı bir yazı kaleme aldı.
Eğitim ve kültür krizini kişisel gelişim furyası üzerinden gündeme getiren Aydın, başta aileler olmak üzere mevcut durumun herkes tarafından tecrübe edilecek kadar yakınımızda olduğunu belirtti. Yazısında bireysel kaynaklı olmayan sorunların bireysel çözümler bulunarak çözülemeyeceğini ifade eden Aydın, kişisel gelişimcilerin ‘yeni ruhbanlar’ olmaya aday oldukları değerlendirmesinde bulundu.
Özgür Eğitim-Sen Genel Sekreteri Ali Aydın’ın “Yeni Ruhbanlar: Kişisel Gelişimciler” başlıklı yazısının tam metni:
"Bugünlerde eğitim ve kültür krizimiz her ailenin neredeyse birebir tecrübe edecekleri kadar yakına gelmiş bir vaziyette. Eskiden kuşak çatışması denilerek geçiştirilenin çok daha fazlası ile karşı karşıyayız. Eskiden olmadığı kadar teknoloji merkezli bir hayatımız var. Toplumlar büyük ölçüde sanayi-sonrasına sarkmış vaziyetteler. Ya da tek dertleri bu sarkma artık! Hedef, ülkü, Kızılelma bu! ‘Anındalık çağı’, ‘hız’ ve ‘haz’ gibi iki amansız düşman çıkardı karşımıza. Kültür gibi oturaklı bir şeyden adeta damıtılarak ince işçilik, hüner ve sabır ile vücut bulacak olanı, aramızdaki mesafeyi kontrolden yoksun olduğumuz bir kuşağa taşımak istiyoruz. Ne var ki bunun yerine ‘sosyolojik patinaj’ ile iktifa etmek zorunda kalıyoruz.
Geçenlerde, bir aile toplantısında filanca kişiyi tanıyıp tanımadığım soruldu. Bana söylenen ismi ilk kez duyduğumu söyledim. Sonrasında bahsi geçen kişinin eğitimci olduğu ve şu sıralar aile, bilinçli aile, gençler ve çocuklar üzerine Türkiye çapında seminerler verdiği ve popüler olduğu söylendi. Sonra bu şahsın Youtube’da yüzbinlerce kez izlenmiş videolarından birisini izledim. Biraz izleyince, bahsi geçen kişinin, ailelerin gündelik olarak tecrübe ettikleri, çağa özgü küresel sorunları yarı stand up yarı nasihat ile harmanlayarak bir sahne gösterisine dönüştüren ‘kişisel gelişim uzmanı (!)’ olduğunu anladım. Aslında şaşırtıcı değildi. Benzer işi yapan onlarca kişi vardı. Sorun onların varlığından ziyade, meselelerimizin ait oldukları kaynaktan uzaklaştırılıp kitlesel bir rehabilitasyon ile sahne gösterisinden medet umuluyor olunmasıydı.
Sistemik sorunlarımıza karşı ‘biyografik çözüm’ önerileri ile karşımıza çıkan kişisel gelişimciler, yeni ruhban sınıfını oluşturmaya aday gibi görünüyorlar. Oysaki nasıl yaşanılacağının bilgisi sahne gösterileri ile aktarılamaz. Kaldı ki nasıl yaşamamız gerektiğinin bir bilgisinin olup olmadığı da son derece tartışmalıdır. Tecrübelerimizi anlatıya dönüştürebiliriz; ama o kadar. Hiçbir tecrübe aktarılabilir değil maalesef.
Eğitime ve kültüre dair sıkıntıları, bir kişisel gelişim meselesine indirgeyip bir tarafı ile küresel bir tarafı ile bize özgü yapısal nedenleri görünmez kıldığımızda, sorunlarımızı ‘sihirli bir dokunuşla’ çözüm reçeteleri ile takas edebileceğimizi düşünüyoruz. Neticede böyle bir talebi karşılıksız bırakmayacak bir sektör, yoksa bile oluşmakta gecikmiyor.
Batı toplumlarında da modadan ev dekorasyonuna, giyimden yemeğe, eğitimden sağlığa, aile saadetinden ruhsal uyuma kadar bir dizi başlıkta, pratik çözümleri (!) ile ‘yaşam guruları’ epey bir zamandır arz-ı endam ediyorlar. Dikkat edilirse bu cangılda medyatik din adamlarının da bir kişisel gelişimci haline dönüştükleri görülecektir. Bu piyasanın –tam olarak doğru ifade bu: piyasa-, talepkâr kitlelere nerede, ne zaman, ne yapmalı türünden telkin ve önerileri her zaman için var. Olmayan ise kaynağı bireysel olmayan sorunlara bireysel çözümler getirilebileceğine dair inançlarının temelindeki gerçeklik payı.
Yaşadığımız dünyada kendisini en rahat hissedenler, teknik ilerlemenin insanlığın en büyük başarısı olduğuna sarsılmaz biçimde inanan, karşılaşılan her sorunun teknik bir çözümünün mutlaka bulunduğu/bulunacağı ön kabulüyle yaşayanlardır. Yaşam guruları kitlelerin çaresizliğinden istifade ettikleri kadar bu tür modern hurafelere de çok şey borçlular.
Salahiyetin teknolojide arandığı, kültürün onun boyunduruğuna girdiği, neredeyse sayılamayan, ölçülemeyen hiçbir şeyin bir değer olarak kabul görmediği bir vasatta sosyal düzenin kendisini kalıcı ve sürekli kılacak her türlü direnç noktası her geçen gün güçten düşer. Görülmekte, deneyimlenmekte olunan da tam olarak bu zaten!
Kitle iletişim araçları ve internet başta olmak üzere etrafa saçılan enformasyonu gerekli/gereksiz, faydalı/zararlı, iyi/kötü ayrımına tabi tutarak, istenileni alıkoyup istenilmeyeni kapıdan geri çevirme imkânı herkesin elinin altında bulunabilseydi keşke. Ne var ki enformasyonu ‘patlayan bir bomba’ ile anlatan metaforun da ima ettiği şey, onun etkilerine günümüzde yalnızca maruz kalınacağıdır. Sosyal düzeni, gelenekleri, davranış kalıplarını, dil ve kültürü kökünden sarsan bu durum, toplumun bağışıklık sistemine ve savunma mekanizmalarına etkili darbeler indirerek onu çökerten bir sonuçlar listesini karşımıza çıkartıyor.
Kültürler mevcudiyetlerini, püskürtülen enformasyonu çer çöp ayırmadan obez bir iştahla vakumlamalarına değil arzu etmediklerini dışta tutabilme kabiliyetlerine borçludurlar.
Günümüzde ise kısa devre yapan nokta budur!
Kültürleri kendilerini muhafaza ederek aktarma kabiliyetinden mahrum bırakan süreç, teknoloji üzerinden viral bir etki yapmakta, ‘kontrol’ ise imkânsız bir ödev haline gelmektedir. Kontrolün kendilerinde olmadığını tecrübe eden anne – babalar, küçük sosyal gruplar, dini cemaatler hatta bizzat devlet; elden çıkanı kaçırmamanın sihirli çözümüne odaklanmış vaziyetteler.
Günümüzde kısa devre yapan çözümlerin hepsi de işte bize satılan bu sihirli çözümlerdir!"
Ali Aydın
Özgür Eğitim-Sen Genel Sekreteri