Düşmana tek borcumuz var: Adalet

 

 

 

Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Beşir Atalay geçenlerde TRT'de katıldığı programda FETÖ soruşturması kapsamında kamuda açığa almaların 15 Ağustos'a kadar tamamlanacağını ve bu yönde Bakanlar Kurulu'nun görüş birliği içinde olduğunu  belirtti. 667 sayılı KHK'ya dayanarak 2 üyesini ihraç eden AYM ise gerekçeli kararında özetle " KHK'nın 3. ve 4. maddelerinde öngörülen meslekten veya kamu görevinden çıkarma; adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran "olağanüstü tedbir" niteliğindedir" demektedir. Buradan hareketle; FETÖ'ye bağın "sübut" derecesinde ortaya konulması şartı aranmayacak, değerlendirmeyi yapacak komisyonun kanaati yeterli görülecek ve bu kanaate varılabilmesi için "belli bir tür delile" dayanma zorunluluğu bulunmayacak şeklinde gerekçeler ileri sürmektedir.

 

Birincisi Beşir Atalay'ın belirttiği "kamudan almalar 15 Ağustos'ta bitecek ve Bakanlar Kurulu'nun konu ile ilgili görüş birliği içindedir" açıklaması skandal niteliğindedir. Neden 15 Ağustos? 16 Ağustos'ta bağı, bağlantısı tespit edilen ne olacak? 15 Ağustos'a kadar hangi mekanizmalar işletilecek ki bu tarihte bitirilmesinde uzlaşı sağlanmış? Açıklama ciddiyetten uzak ve yürütülen çalışmalara gölge düşürecek niteliktedir. Sanki "devlet sel altında kalmış ve temizlik çalışmaları şu kadar gün sürecek" gibi teknik bir yaklaşım ileri sürülüyor. İstihbarat, hak ve adalete uygun araştırma ve soruşturma yürütülüp derinleştirilecek ve FETÖ bileşenleri açığa çıkartılıp gereken hesap sorulacak yaklaşımı yerine "şu gün işi bitireceğiz" demek nasıl oluyor? Neyi biliyorsunuz, ne kadar biliyorsunuz? Şu gün bitirecek kadar hadiseye hakim iseniz bu yaşanan mağduriyetler nedir? Ülkenin pek çok yerinden ilgisiz-alakasız insanlar içeri alınmakta, görevden el çektirilmekte, soruşturmalara konu olmakta.

 

İkincisi AYM'nin verdiği karar. Olağanüstü bir dönemden geçtiğimiz ve olağanüstü tedbirlerin alınmasında zaruret olduğu aşikar. Meselenin ciddiyet, titizlik ve kararlık gerektirdiği de hepimizin malumu. Ancak bütün bunlar hakkı, hukuku, insaf ve vicdanı askıya alacağımız anlamına gelmez, gelemez. "Belli bir tür delile dayanmayacağız, komisyonun kanaatini yeterli göreceğiz, FETÖ'yle bağın "sübut" derecesinde ortaya konulması şartı aramayacağız" ne demek? Bunlar azıcık eşelendiğinde AYM "doğa durumundayız" diyor kısaca. "Her şeyi askıya aldık, komisyonun insafına terk edildiniz" diyor. Komisyon kim, komisyonun güvenilirliği nereden geliyor, kanaatinin sıhhatini nereden biliyoruz ve neden kabul etmek zorundayız?

 

15 Temmuz kalkışmasına karşı hesap sormak devletin olmazsa olmaz görevidir. Ancak hak ve adaleti gözetmek, insanları mağdur etmemek ve usul ve erkan gözeterek işleri yürütmek de devletin devlet olma şartıdır. Delili gereksiz görerek, kim ve ne oldukları, ehliyet ve liyakatleri meçhul komisyonların insafına terk etmek, bugün defetmek için çabaladığımız FETÖ hukuksuzluğunun tuzağına düşmektir. 15 Temmuz gecesi sokağa çıkan ve asil bir direniş ortaya koyan bu millete, bu milletin şanlı direnişine asgari bir saygı bile hakkın, hukukun, adaletin, vicdanın el üstünde tutulmasını zorunlu kılar. Çünkü bu millet haksızlığa, zulme karşı hakkı ve adaleti yaşatmak için canını ortaya koydu. 

 

O nedenle Özgür Eğitim-Sen olarak şu ilahi ikazı hatırlatıyoruz "Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor (Nisa 58)." Kamu vicdanını yaralamamak, 15 Temmuz gecesinin kutlu mücadelesini gölgelememek ve varoluş gayemiz olan hakkı ve hukuku gözetmek için tüm sorumluları ciddiyete davet ediyoruz. Aliya'nın dediği gibi “Bizde zalimlerden olursak, zulme karşı savaşmamızın ne anlamı kalır”.

 

Abdulbaki DEGER

Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı