Eğitimden tasarruf olur mu?
Kamu personel rejimi, istihdam politikası bu kadar savruk, plansız ve lakayt olamaz. Ciddi bir kalite, planlama ve vizyon eksikliği söz konusu ve zincirleme şekilde birbirini etkileyen yanlışlar ülke geleceğine ve insanına zarar veriyor.
Bütçe harcamalarından hiçbir şekilde taviz vermeyen hükümet, tasarruf tedbirlerini en katı şekilde MEB’de uygulayarak eğitimi, eğitimciyi ve milyonlarca öğrenciyi feda ediyor.
Maalesef devletin öğretmen yetiştirme düzeneği gibi yetişmiş insanını istihdam etme sistemi de çökmüş bulunuyor.
2024’ün Şubat ayında öğretmen açığını 68 bin olarak açıklayan MEB, sadece 20 bin kişinin atamasını yapacak lakin bu atamayı geciktirdikçe geciktiriyor. MEB, bu geciktirmede herhangi bir beis görmüyor. Çünkü her yıl yaptığı gibi 80 bin civarında ücretli öğretmeni öğretmen yeterliliğine sahip olup olmamasına bakmaksızın istihdam edecek ve asgari ücretin altında bir ücretle çalıştıracak.
2023 yılında yapılan KPSS’nin üzerinden 14 ay geçmesine rağmen halen öğretmen atamaları gerçekleştirilmedi. Seçim öncesinde kaldırılma sözü verildiği halde inatla uygulanan mülakatların yapılmasının üzerinden de yaklaşık bir ay geçti. Bakanlık mülakat sonuçlarını ısrarla açıklamadığı için tercihler yapılamıyor, atamalar gerçekleşmiyor. Bakan Tekin, mülakat sonuçlarını açıklamama nedenini, Danıştay’a açılan davanın sonucunu bekledikleri şeklinde gerekçelendiriyor. Bu gerekçenin hiç gerçekçi olmadığını herkes çok iyi biliyor. Zira Danıştay kararına bu kadar hassas olan(!) MEB, aynı şekilde yürütmeyi durdurma davası açılan yeni müfredatı apar topar uygulamaya sokarken hiç deyargı kararını bekleme gereği duymuyor.
Biliyoruz ki atamaların ısrarla yapılmasının tek bir nedeni var, o da 20 bin öğretmene önümüzdeki üç dört ay daha maaş ödememek. Öğretmene ödeyeceği maaşı israf gibi gören hükümetin, mülakata alınan 60 bin öğretmenin yaşadığı mağduriyet de binlerce dersin boş geçmesi de öğrencilerin 60 kişilik sınıflarda eğitim görüyor olması da umurunda değil.
Hükümet, okullarda hijyen koşullarının sağlanmasını ve çocukların sağlığını da dert etmiyor. Yıllardır hiç vergi ödemeyen birkaç dev şirketin vergisini layıkıyla ödemesi durumunda tüm okulların hizmetli ihtiyacı fazlasıyla karşılanabilir. Fakat vergi adaletini tesis etmek yerine okullardaki hizmetli istihdamına müdahale ediyor. Şöyle ki, il milli eğitim müdürlerine gönderilen talimata göre, okullarda temizlik, bakım ve onarım için çalışacak hizmetliler İşgücü Uyum Programı (İUP) çerçevesinde işe alınacak. Haftanın üç günü çalışacakları belirtilen bu çalışanlara günlük 566 TL, aylık 6800 TL ödenecek.
Eğitim sistemi, dışarıdan bilinçli bir müdahaleyle ancak bu kadar tahrip edilebilir. Devlet, öğretmen ataması yapmıyor, açığı ücretli öğretmenle kapatıyor. Hizmetli görevlendirmiyor, günübirlik çalışanla günü kurtarmaya çalışıyor. 12 bin liraya öğretmen, 6 bin liraya hizmetli istihdam ediyor. Ekonomi o kadar kötü yönetiliyor ki yoksulluğa, sefalete, borç batağına terk edilen insanlar bu ücretlerle çalışmaya mecbur kalıyor.
Özgür Eğitim-Sen olarak soruyoruz; asgari ücretin bile açlık sınırı olan 19 bin liranın altında olduğu bir gerçeklikte, devletin asgari ücretin üçte birine tekabül eden (cep harçlığı mahiyetinde)bir ücretle (sigortasız) hizmetli çalıştırması nasıl izah edilebilir? Ayrıca hizmetlinin olmadığı diğer iki günde okulların temizliğini kim yapacak, çocukların sağlığı nasıl korunacak? Eğitim sisteminin olmazsa olmazları üzerinden tasarruf etmeye çalışmak nasıl bir zihniyettir, nasıl bir akıl tutulmasıdır?
Özgür Eğitim-Sen Yönetim Kurulu